OSTEOPOROZUN ÖNLENMESİ
Kemikler, doğumdan ölüme kadar hiç durmaksızın kendini yeniler. Sürekli olarak eski kemik dokusu yıkılırken, yeni doku üretilir. İlerleyen yaş ile birlikte, yapım ve yıkım arasındaki bu denge bozulur. Yapım hızı yıkım hızının gerisinde kaldığında ise sonuç kaçınılmazdır. Kemik erimesi, yani OSTEOPOROZ!
Kadınlarda ve erkeklerde bu hastalığın erken dönemde teşhisinde başvurulan en güvenilir tanı yöntemi kemik yoğunluğu ölçümüdür. Osteoporozun teşhisi için son yıllarda daha basit ve ucuz bazı kan tahlilleri de yapılmaktadır. Teşhisle ilgili bölümlerde bu kan tahlillerine ayrıntılı olarak değineceğiz.
Kemik yoğunluğu ölçümü teknik olarak nedir ve nasıl yapılır?
Kemik yoğunluğu ölçümü, vücuttaki kemik dokularının yoğunluğu ve mineral içeriğini saptamak için yapılır. Bu test, çok düşük dozda röntgen ışmı kullanan özel cihazlar ile yapılır. İşlem kısa sürer, ağrısızdır ve öncesinde herhangi bir hazırlık gerektirmez.
Kemik yoğunluğu ölçümü neden önemlidir? Hem kadınlarda, hem de erkeklerde kemik yoğunluğundaki azalma, zaman içinde kemiklerin daha kırılgan hale gelmesine, küçük kaza ve çarpmalarda bile kırıklara neden olmasına yol açar. İşte bu azalmanın derecesini öğrenmemizdeki en önemli teşhis yöntemi bir önceki başlıkta açıkladığımız kemik yoğunluğu ölçümüdür. Orta yaşın üzerindeki erkek ve kadınların herhangi bir şikâyetleri olmasa dahi, bu testin yılda bir kez veya kişinin durumuna göre birkaç yılda bir yaptırılması önerilmektedir.
Özellikle kadınlarda, menopoz başlangıcı ile hızlanan kemik erimesinin (osteoporoz) değerlendirilebilmesi açısından çok faydalıdır. Kişinin menopoza girmeden önce mevcut normal kemik yoğunluğunun bilinmesi, menopoz sonrasında ortaya çıkacak kemik yoğunluğundaki azalmanın oranının daha spesifik yapılmasını sağlayacaktır. İnceleme vücudun belli bölgeleri (kalça, bel vb.) için olabileceği gibi tüm vücut incelemesi şeklinde de olabilir. Elde edilecek sonuçlarla, kırılma riski veya tedaviye yanıt takip edilebilir.
Osteoporozun ilk kez tanımlanmasından bu yana, menopoz sonrası kemik kaybı ve bunun sonucunda oluşan kırıkların ana nedeninin yumurtalık yetmezliği ve dolaşımdaki östrojen düzeylerinin düşmesi olduğu sürekli olarak bildirilegelmiştir. Ostrojen replasman tedavisinin, yani östrojenin dışarıdan verilmesinin, menopozun etkilerini gerilettiği 15-20 yıldır bilinmektedir. Bu ayrıca, yumurtalık yetmezliğinin kemik üzerindeki etkilerini de kapsamaktadır. Ostrojenlerin kemikler üzerindeki etkileri iskelete ait bölgelerde açıkça görülür; bunlar, yüksek kırık riski olan bölgelerdir: omurga, önkol ve kalça diz arasındaki bacak kemiğinin boynu. Östrojen tedavisi, erken menopoz sonrası osteoporozu önleyici bir yaklaşım olarak kullanılmasının yanı sıra, yerleşmiş osteoporozun tedavisi olarak da kullanılabilir. Ostrojen tedavisi tüm bölgelerdeki kırık riskini azaltır. Ostrojen replasman tedavisinin 5-10 yıl devam etmesi durumunda, tedavi edilen hastalardaki görece kırık riski, tedavi edilmeyen kadınlara kıyasla söz konusu bölgeye bağlı olarak 0.20 ile 0.50 arasında değişmektedir. Bu, ağızdan ve deriye yapıştırılan hormon ilaçları için geçerlidir. Ancak, emilişin önlenmesi, dolaşımdaki ostrojen düzeylerinin konsantrasyonu ile zıt ilişkidedir. Dolayısıyla ostrojen replasman tedavisinin menopoz sonrası tüm kadınlara verilmesi her zaman risksiz değildir ve alternatif tedavilerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Kalsiyum dengesini korumak ve kemikten aşırı kalsiyum ayrılmasını önlemek için, her yaşta yeterli kalsiyum alımını zorunludur. Çocukluk ve ergenlik dönemi sırasındaki kalsiyum alınımı ile menopozda gözlemlenen kemik kütlesi yükselişi arasında anlamlı, olumlu bir bağlantı vardır. Ergenlik öncesi çocuklarda kalsiyum desteğinin, bu yaşta görülen kemik kütlesi artışını anlamlı derecede artırdığı kısa süre önce gösterilmiştir. Menopozdan sonraki ilk yıllarda, sadece kemikte kalsiyum kaybını önlemez. Ancak yaşamın daha sonraki evrelerinde, menopoz ortaya çıktıktan en az beş yıl sonra, düşük kalsiyum almımı olan kadınlarda kemik kaybı hızı, destek uygulanan kadmlardakine oranla daha yüksektir. Yaşlı kişilerde, kalsiyum ve D vitamini desteğinin kalça kırığı olasılığım yüzde 40 azalttığı gösterilmiştir.
Kalsitonin denen madde kemik yıkımını engeller ve dolayısıyla, menopoz sonrası kemik kaybının önlenmesinde önemli bir tedavidir. Kendileri tarafından uygulanan derialtma yapılan enjeksiyonlarla tedavi edilen sağlıklı menopoz sonrası kadınlarda, iki yıl süreyle 5000 IU insan kalsitonini (yaklaşık 50 IU/haf-ta’ya eşit) içeren bir şekilde, bel bölgesindeki kemik kaybında östrojenlerle elde edilene denk bir düşüş sağlanmıştır. Ancak diğer tedavi yöntemlerinde yazdığımız gibi, bu yöntemi de kesinlikle bir kadın hastalıkları uzmanının önerdiği şekilde ve onun kontrolü altında uygulamalısınız.
Burna uygulanan kalsitonin ile menopoz sonrası kemik kaybının önlediğine ilişkin birçok bildiri yayımlanmıştır. Burna uygulanan bu kalsitoninin menopoz sonrası kemik kaybını önlemedeki etkinliğine ilişkin ilk bildiri, 50IU/gün (haftada beş gün)+500mg/gün kalsiyumun belkemiğindeki kemik kaybını önlerken, aynı miktarda tek başına kalsiyumun bunda başarılı olamadığını göstermiştir. Bu kısa süreli kontrollü çalışma beş yıla uzatılmış ve bu süre sonunda elde edilen sonuçlar ilk verileri doğrulamıştır. Günde 50IU’luk bir nazal kalsitonin dozu kemik kaybını önleyebilirken, 200 IU/gün’lük doz belkemiğinde kemik kütlesinde anlamlı bir artışa neden olmuştur.
Bir üçüncü kuşak bifosfonat olan tiludronatein altı ay süreyle uygulanmasının menopoz sonrası kemik kaybmın 24 aya kadar bir dönem boyunca önleyebildiğine daha önce değinmiştik. Osteoporozun önlenmesinde bifosfonatlarm kullanımı olarak halen araştırılmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder