SPONSORLU BAĞLANTILAR

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Osteoporoz Nasıl Önlenir.?


OSTEOPOROZUN ÖNLENMESİ
Kemikler, doğumdan ölüme kadar hiç durmaksızın kendini yeniler. Sürekli olarak eski kemik dokusu yıkılırken, yeni doku üretilir. İlerleyen yaş ile birlikte, yapım ve yıkım arasındaki bu denge bozulur. Yapım hızı yıkım hızının gerisinde kaldığında ise sonuç kaçınılmazdır. Kemik erimesi, yani OSTEOPOROZ!
Kadınlarda ve erkeklerde bu hastalığın erken dönemde teş­hisinde başvurulan en güvenilir tanı yöntemi kemik yoğunluğu ölçümüdür. Osteoporozun teşhisi için son yıllarda daha basit ve ucuz bazı kan tahlilleri de yapılmaktadır. Teşhisle ilgili bölüm­lerde bu kan tahlillerine ayrıntılı olarak değineceğiz.
Kemik yoğunluğu ölçümü teknik olarak nedir ve nasıl yapılır?
Kemik yoğunluğu ölçümü, vücuttaki kemik dokularının yo­ğunluğu ve mineral içeriğini saptamak için yapılır. Bu test, çok düşük dozda röntgen ışmı kullanan özel cihazlar ile yapılır. İş­lem kısa sürer, ağrısızdır ve öncesinde herhangi bir hazırlık ge­rektirmez.
Kemik yoğunluğu ölçümü neden önemlidir? Hem kadınlar­da, hem de erkeklerde kemik yoğunluğundaki azalma, zaman içinde kemiklerin daha kırılgan hale gelmesine, küçük kaza ve çarpmalarda bile kırıklara neden olmasına yol açar. İşte bu azal­manın derecesini öğrenmemizdeki en önemli teşhis yöntemi bir önceki başlıkta açıkladığımız kemik yoğunluğu ölçümüdür. Or­ta yaşın üzerindeki erkek ve kadınların herhangi bir şikâyetleri olmasa dahi, bu testin yılda bir kez veya kişinin durumuna gö­re birkaç yılda bir yaptırılması önerilmektedir.
Özellikle kadınlarda, menopoz başlangıcı ile hızlanan kemik erimesinin (osteoporoz) değerlendirilebilmesi açısından çok faydalıdır. Kişinin menopoza girmeden önce mevcut normal ke­mik yoğunluğunun bilinmesi, menopoz sonrasında ortaya çıka­cak kemik yoğunluğundaki azalmanın oranının daha spesifik yapılmasını sağlayacaktır. İnceleme vücudun belli bölgeleri (kalça, bel vb.) için olabileceği gibi tüm vücut incelemesi şeklin­de de olabilir. Elde edilecek sonuçlarla, kırılma riski veya teda­viye yanıt takip edilebilir.
Osteoporozun ilk kez tanımlanmasından bu yana, menopoz sonrası kemik kaybı ve bunun sonucunda oluşan kırıkların ana nedeninin yumurtalık yetmezliği ve dolaşımdaki östrojen dü­zeylerinin düşmesi olduğu sürekli olarak bildirilegelmiştir. Ost­rojen replasman tedavisinin, yani östrojenin dışarıdan verilme­sinin, menopozun etkilerini gerilettiği 15-20 yıldır bilinmekte­dir. Bu ayrıca, yumurtalık yetmezliğinin kemik üzerindeki etki­lerini de kapsamaktadır. Ostrojenlerin kemikler üzerindeki etki­leri iskelete ait bölgelerde açıkça görülür; bunlar, yüksek kırık riski olan bölgelerdir: omurga, önkol ve kalça diz arasındaki ba­cak kemiğinin boynu. Östrojen tedavisi, erken menopoz sonrası osteoporozu önleyici bir yaklaşım olarak kullanılmasının yanı sıra, yerleşmiş osteoporozun tedavisi olarak da kullanılabilir. Ostrojen tedavisi tüm bölgelerdeki kırık riskini azaltır. Ostrojen replasman tedavisinin 5-10 yıl devam etmesi durumunda, teda­vi edilen hastalardaki görece kırık riski, tedavi edilmeyen ka­dınlara kıyasla söz konusu bölgeye bağlı olarak 0.20 ile 0.50 ara­sında değişmektedir. Bu, ağızdan ve deriye yapıştırılan hormon ilaçları için geçerlidir. Ancak, emilişin önlenmesi, dolaşımdaki ostrojen düzeylerinin konsantrasyonu ile zıt ilişkidedir. Dolayı­sıyla ostrojen replasman tedavisinin menopoz sonrası tüm ka­dınlara verilmesi her zaman risksiz değildir ve alternatif tedavi­lerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Kalsiyum dengesini korumak ve kemikten aşırı kalsiyum ay­rılmasını önlemek için, her yaşta yeterli kalsiyum alımını zorun­ludur. Çocukluk ve ergenlik dönemi sırasındaki kalsiyum alınımı ile menopozda gözlemlenen kemik kütlesi yükselişi arasında anlamlı, olumlu bir bağlantı vardır. Ergenlik öncesi çocuklarda kalsiyum desteğinin, bu yaşta görülen kemik kütlesi artışını an­lamlı derecede artırdığı kısa süre önce gösterilmiştir. Menopoz­dan sonraki ilk yıllarda, sadece kemikte kalsiyum kaybını önle­mez. Ancak yaşamın daha sonraki evrelerinde, menopoz ortaya çıktıktan en az beş yıl sonra, düşük kalsiyum almımı olan kadın­larda kemik kaybı hızı, destek uygulanan kadmlardakine oran­la daha yüksektir. Yaşlı kişilerde, kalsiyum ve D vitamini deste­ğinin kalça kırığı olasılığım yüzde 40 azalttığı gösterilmiştir.
Kalsitonin denen madde kemik yıkımını engeller ve dolayı­sıyla, menopoz sonrası kemik kaybının önlenmesinde önemli bir tedavidir. Kendileri tarafından uygulanan derialtma yapılan enjeksiyonlarla tedavi edilen sağlıklı menopoz sonrası kadınlar­da, iki yıl süreyle 5000 IU insan kalsitonini (yaklaşık 50 IU/haf-ta’ya eşit) içeren bir şekilde, bel bölgesindeki kemik kaybında östrojenlerle elde edilene denk bir düşüş sağlanmıştır. Ancak diğer tedavi yöntemlerinde yazdığımız gibi, bu yöntemi de ke­sinlikle bir kadın hastalıkları uzmanının önerdiği şekilde ve onun kontrolü altında uygulamalısınız.
Burna uygulanan kalsitonin ile menopoz sonrası kemik kay­bının önlediğine ilişkin birçok bildiri yayımlanmıştır. Burna uy­gulanan bu kalsitoninin menopoz sonrası kemik kaybını önle­medeki etkinliğine ilişkin ilk bildiri, 50IU/gün (haftada beş gün)+500mg/gün kalsiyumun belkemiğindeki kemik kaybını önlerken, aynı miktarda tek başına kalsiyumun bunda başarılı olamadığını göstermiştir. Bu kısa süreli kontrollü çalışma beş yıla uzatılmış ve bu süre sonunda elde edilen sonuçlar ilk veri­leri doğrulamıştır. Günde 50IU’luk bir nazal kalsitonin dozu ke­mik kaybını önleyebilirken, 200 IU/gün’lük doz belkemiğinde kemik kütlesinde anlamlı bir artışa neden olmuştur.
Bir üçüncü kuşak bifosfonat olan tiludronatein altı ay sürey­le uygulanmasının menopoz sonrası kemik kaybmın 24 aya ka­dar bir dönem boyunca önleyebildiğine daha önce değinmiştik. Osteoporozun önlenmesinde bifosfonatlarm kullanımı olarak halen araştırılmaktadır.

0 yorum:

Yorum Gönder