SPONSORLU BAĞLANTILAR

30 Temmuz 2010 Cuma

Mikrop ve Bakterilerin Sebep Olduğu Hastalıklar


Enfeksiyonlar nedeniyle ölüm, otuz-kırk yıldır (hiç değilse gelişmiş ülkelerde) çok azalmıştır. Bununla birlikte, enfeksiyon hastalıklarında azalma yoktur. Sorunlar da tam olarak çözümlenmiş değildir.

Enfeksiyon hastalıklarının «organizmaya virüs ya da bakterilerin girdiği bir durum» olarak değerlendirildiği dönem geride kalmıştır. Aslında insanlar, mikroplarla sürekli temastadır; bu nedenle, insan bedeninin korunma olanakları ile mikroplar arasında sürekli bir denge kurulur.

Bu olanakların başlıca bölümünü «bağışıklıklar» oluşturur. Sözkonusu denge, gerek mikropların güçlülüğü, gerekse bedenin korunma olanaklarındaki bir zayıflama nedeniyle bozulduğu zaman, enfeksiyon hastalığı ortaya çıkar.İlgili bölümde ayrıntılarıyla incelemiş olduğumuz enfeksiyon hastalıklarını, burada çocuk açısından ele almakla yetineceğiz. Doğumda çocuğun bakterilerle hiç bir teması olmamıştır. Gene de, 6 aylık olmadan önce suçiçeği, kızamık ya da kabakulak gibi döküntülü hastalıklara yakalanmaz.


Bunun nedeni, dölyatağı içi yaşam süresince annenin, kendi antikorlarını eten yoluyla dölüte aktarmış olmasıdır. Anneden gelen antikorlar (annenin sözkonusu hastalıkları geçirmiş olması koşuluyla), doğumdan sonra bebeğin bedeninde birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişen bir süre için etkinliklerini korurlar. Daha sonra, bebeğin organizması mikroplarla temas ettikçe, kendi antikorlarını ya da imünoglobülinlerini oluşturarak, kendi korunma sistemini geliştirmeye başlar. Aşının amacı, belli bir hastalığa karşı antikor oluşumunu başlatmak olduğundan, bebek 2 vede 3 aylık olmadan önce aşılanmamalıdır (doğumdan hemen sonra bile yapılabilen verem aşısı dışında).

Enfeksiyon hastalıklarında soğuğun rolü sanıldığı kadar önemli değildir. Hastalık yapıcı etken olmadan enfeksiyon da olmayacağından, hava akımları hastalık nedeni olamaz. Bütün etkenler aynı güçte değildir. Sözgelimi, suçiçeği etkeninin hemen her zaman klinik belirtiler vermesine karşın, farklı görüntüler veren, hattâ belirtilerinin farkına bile varılmayan etkenler (çocuk felci virüsü, felçten çok gribe benzer enfeksiyonlara yolaçar) de vardır. Görüldüğü gibi, hastalık yapıcı etkenlerin özellikleri, henüz tam anlamıyla açıklanabilmiş değildir.

Organizmanın savunması zayıflayabilir; ama süt çocuğunun «dirençsiz» olduğunu söylemek, bilimsel açıdan yanlıştır. Yalnızca, bebeğin direncini azaltan özel koşulların varlığından sözedilebilir. Bunlar arasında kötü beslenme, bünyede genel zayıflık, güçten düşürücü bir hastalık, verem, süreğen ishal, kanser tedavisi, uzun süreli kortizon tedavisi, bağışıklık sistemlerinde bozulma (kan kanseri) sayılabilir.

Ayrıca, bazı yeni doğmuş çocuklar, daha baştan bağışıksız olduklarından, miKrop saldırısı karşısında savunmasız kalırlar.

Doğuştan bağışıksızlıklar, çok ender raslanır durumlardır. Her zaman ciddidirler. Klinik görünümleri de farklıdır:

— ilerleyici septik (mikroplu) granülomlar: Daha ilk yıldan başlayarak öldürücü enfeksiyonlara yolaçabilir; hemen her zaman erkek çocuklarda görülür;

— Schwachman – Diamond sendromu: Kan yuvarlarının azalması, pankreas yetersizliğine bağlı sindirim bozuklukları ve kemik bozunlarıyla nitelenir;

— imünoglobülin eksiklikleri;

timüs yokluğu: Timüs, tiroyit bezinin altında yeralan bir bezdir. Normalde süt bebeğinde çok gelişmiştir; bu çağda organizmanın savunmasında önemli rolü vardır;

— Sturge-Weber sendromu: Beyinciği etkileyerek sinirsel belirtiler verir; deride çok sayıda damar uruyla ve tekrarlamalı enfeksiyonlarla yansır;

— Wiskott-Aldrich sendromu: İlk haftalarda kanamalar, egzamaya benzer deri bozunları ve hızla ölümle sonuçlanan ciddi enfeksiyon belirtileriyle yansır.

0 yorum:

Yorum Gönder