GELİŞMİŞ DÖLÜT
Gebeliğin sonuna gelinirken, dölütün dölyatağı içindeki etkinlikleri de büyük ölçüde boy ve ağırlık büyümesi yönünde olur. Bütün organlar (tümü tam anlamıyla olgunlaşmış olmamakla birlikte), yaşamını annenin bünyesinin dışında sürdürmesine olanak verecek düzeye ulaşmıştır. Dölütün geri kalan bölümü, özellikle de eten, koruma, beslenme, oksijen ve hormon sağlama görevini sürdürmektedir.
Dölütün anatomisi
Genel olarak dölüt, doğum için kesin yönünü 8. aya doğru alır. O sırada, dölyatağı içinde oldukça sıkışık durumda olduğundan kendi üstüne bükülmüştür: Başı genellikle göğsüne doğru eğilmiş, kolları göğüs ve karın düzeyinde toplanmış, bacakları bükük ve birbirine yapışıktır. Bedeni, o sırada krem görünümünde olan ve doğum yaklaştıkça azalan bir yağ tabakasıyla kaplıdır. Kalp atışları düzenli ve hızlıdır, dakikada 140′a yaklaşır. Önceleri oldukça düzensiz olan hareketler de, daha düzenli ve derli topludur (zaten dışardan uyarıyla, sözgelimi dölyatağı üstüne bası yapılarak, çocuğun hareket etmesi sağlanabilir).
Çocuğun dış dünyayla ilişkileri, doğal olarak kısıtlı olmakla birlikte, annenin kalp atışlarını duymaktadır (annenin kalp atışlarını duymasının, çocuğun doğumdan sonra da bulacağı, güven verici bir öğe olduğu sanılmaktadır); ayrıca bazı dış gürültüleri de duyabildiği sanılmaktadır.
Doğumun hemen öncesinde, dölütün ortalama ağırlığı 3 250 gr, boyu ise yaklaşık 50 sm’dir. Saçlar ve el parmaklarındaki tırnaklar görünür duruma gelmiştir.
Baş
Baş, bedenin geri kalan bölümüne oranla çok büyüktür. Kafa kubbesini (kafatası), yüz kütlesini ve artkafanm alt bölümünü oluşturan kemikler oluşmuştur, ama birleşme noktaları henüz gevşektir. Kafa kubbesi düzeyinde, kemikler arasında bağlantı noktalarının kemikleşmemiş olması, kafatası dikişleri (suturae) adı verilen ve elle dokurlul-duğunda içeri çökme eğilimi gösteren bölgeler oluşturur. Bu dikişlerin karşılaşma noktaları, bıngıldakları oluşturur. Başlıca üç kafatası dikişi vardır: Önden arkaya, alın kemiğinden artkafaya uzanan tepe dikişi; enlemesine uzanan taçsı dikiş ya da alın-çeper kemik arası dikiş (önde) ve çeper kemikler artkafa kemiği arası dikiş (arkada). Tepe dikişinin taçsı dikişle birleştiği yere büyük bıngıldak (bregma) adı verilir.
Tepe dikişinin çeper kemikler art kafa kemiği arası dikişle birleşme yerinde ise, üçgen biçimli, küçük bıngıldak (ya da lambda) bulunur. Dölyatağı boynunun açılma dönemi sırasında, kafatası dikişlerinin ve bıngıldakların yerlerinin saptanmasıyla, dölütün başının çapı konusunda fikir edinilebilir. Doğumun iyi geçmesi bakımından, bu değerlendirme önemlidir.
Dölüt başının çapları
Dölüt başmm değişik bölümlerindeki çap ve çevrelerinin bilinmesi, annenin leğeninin içinden geçmek için alacağı konumları anlamaya yarar. Dölütün başının çok sayıdaki çapından, en küçük olanların önce çıkması gereklidir.
Enine çap
Enine çapların en önemlisi, kafatasının en geniş çapı olan çeper kemiklerarası çaptır. Çeper kemiklerin çıkıntıları arasındaki en geniş mesafedir. Dölütün başının genişlemesine geçiş olanakları bu çapa dayanılarak belirlenir. Doğum öncesinde genellikle 9,5 sm’dir.Günümüzde kullanılmakta olan teknikler, bu çapm dölyatağı içinde saptanmasını sağlamaktadır; bunun için bir sesötesi dalga alıcısı annenin karın çeperi üstüne, dölütün başı düzeyine yerleştirilir. Aygıtın yönü ayarlanılarak, çapın niteleyici görüntüsü elde edilir (bir orta çizgi görüntüsü vardır).
Çeper kemiklerarası çapm ölçüsünden, dölütün gelişme durumunu, gelişme durumundan, kabaca büyüklüğünü, büyüklüğünden de olgunluk durumunu saptamakta yararlanılabilir.
Ön-arka çaplar
Dölüt başının en küçük ön-arka çapı 9,5 sm dir. Büyük bıngıldaktan enseye, yani artkafa kemiğinin tabanına uzanır. Doğumun akışına en uygun olan ve normal olarak, annenin leğeninin çeşitli düzlemlerine paralel uzanan çap da bu çaptır.
Öteki çaplar
Başka çaplar da ölçülebilir; ama bunlar genellikle daha büyük olurlar (hattâ leğenden geçemeyecek1 kadar büyük olabilirler). Çenenin ucundan artkafa kemiğinin en çıkıntılı noktasına kadar uzanan çap, 13,5 sm’dir.
Bu çapların yanısıra, kafatasının çevresi, en geniş yerinde 37 sm’dir.
Gövde
Doğumun akışına göre değerlendirildiğinde gövde, kafaya oranla kemik leğenden daha kolay geçen bölümdür. Omuz ve kalça çizgileri, kendilerini annenin leğenine kolayca uyarlayabilirler.
Organlar çok hafiftir. Dış görünüşten de anlaşılacağı gibi tümbeyin, karaciğere (100-125 gr), akciğerlere (55 gr), kalbe (18 gr) ve böbreklere (12 gr) oranla çok daha ağırdır.
Dolaşım sistemi, eten yoluyla oksijen alacak biçimde uyarlanmıştır. Akciğer dolaşımı çok kısıtlıdır; çünkü doğum öncesinde akciğer atardamarı ile aort arasında fizyolojik bir bağlantı vardır ve kan akciğerlerden geçmemektedir. Doğumda, sözünü ettiğimiz atardamar kanalı kapanır ve dolaşım çizimi yetişkin kişininki gibi olur. Atardamar kanalının kendiliğinden kapanmaması, ameliyatla iyileştirilebilen bir doğuştan kalp hastalığıdır. Ayrıca sağ ve sol kulakçıklar arasında Botal deliği ya da oval delik diye adlandırılan ve sonradan kapanacak olan bir ilişki vardır.
Sindirim sisteminin üst bölümü, yani mideye kadar olan bölümü boştur. Doğumdan hemen sonra, çocuğun ağız ve boğazında yalnızca biraz salgıya ve az miktarda su kesesi sıvısına rastlanır. İnce barsağın uzunluğu 2 m’yi bulmuştur bile. Kalın barsak 50 sm uzunluğundadır; içinde safradan ve epitel artıklarından oluşan’ hamursu bir madde vardır (yeni doğan bebeğin ilk kakası; bu madde, doğumdan bir süre sonra dışarı atılacaktır).
Su kesesi
Dölüt üst üste iki zarla çevrilidir. Dölütün bu iki koruma tabakası çok dayanıklı ve şeffaftır. Çocuğu dış saldırılara karşı korurlar. Doğum yaklaştığında ya da dölyatağı boynu ağzı düzeyinde anormal bir durum ortaya çıktığında kurumaya yüz tuttukları, bu kurumanın da doğum sırasında yırtılmalarını kolaylaştırdığı sanılmaktadır.
Su kesesi sıvısı
Dölütün içinde bulunduğu sıvı madde berrak, saydamdır; gebeliğin sonuna doğru hafifçe saydamsızlaşır. Hacmi değişkendir ve tam olarak saptanması güçtür (yaklaşık 1 İt kadar). Kökeni de tam olarak bilinmemektedir; dölütün böbrek işlevlerinin yanısıra, su kesesi epiteli ve anneden gelen bir serum sızması, bu sıvının oluşumuna katılır. Doğum sırasında önce, zarlar henüz kapalıyken koruyucu rol oynar (mikrop geçirmez); zarlar (su kesesi) yırtıldıktan sonra da, bebeğin geçeceği üreme yolunu kayganlaştırır.
Kordon
Göbek kordonu içindeki damarlar, dölüt ile eten arasındaki temel ve gerekli ilişkileri sağlar. Göbek toplardamarı, oksijen ve besin öğelerini getirir; göbek atardamarları (2 tane) ise besin ve solunum artıklarını götürür. Kordon, yuvarlak, sarmal ve esnek bir çubuk görünümündedir. Yüzeyi düzgün değildir; boğum ve şişler gösterir (dıştan bakıldığında, içinden geçen damarlar görülür). Eten üstündeki başlangıç noktasının yeri değişken olmakla birlikte, genellikle etenin dölüte bakan yüzünün ortasmdadır. Dölütün göbeğinde sona erer. Bazen, uzunluğu ve çocuğun etkin hareketleri nedeniyle, bedenin bir bölümüne dolanabilir.
Eten
Doğuma kadar eten (plasenta), oksijen sağlayıcı temel işlevini sürdürür. Çocuğun etenle bütün ilişkileri ancak göbek kordonu kesildiğinde sona erecektir. Bu nedenle, dölütün doğum sırasındaki kasılmalara iyi katlanabilmesi için, etenin işlevini tam olarak yapması gerekir.
Soluk alma ve beslenme işlevlerinin yanısıra, etenin hormon rolü de çok önemlidir. Doğum yaklaştıkça, hormon ürünlerinde, kolayca kanıtlanabilen bir azalma olduğu görülür. Hormonların karşılıklı etkileşimleri öylesine karmaşıktır ki, doğum zamanı geldiğinde, doğum sürecini hangi eylemin başlattığını belirlemek güçtür. Günümüzde, prostaglandin gibi bazı maddelerin rolünün belirlenmesine çalışılmaktadır.
Doğuma hazır dölütün konumu. Gebeliğin son ayında dölüt, başı aşağı gelecek ve dölyatağı boynundan önce geçecek biçimde döner.
0 yorum:
Yorum Gönder