Akciğerler burun, gırtlak, soluk borusu ve bronşlar aracılığıyla dış havayla ilişkide bulunduklarından, çevrenin zararlı etkenlerinden kurtulamazlar.
Bu etkenler çok değişik tipte olabilirler: Mikroplar (sözgelimi, grip etkeni ya da verem basili; v.b.); madensel ya da bitkisel tozlar; zehirli gazlar, içinde sigara dumanının da bulunduğu zararlı dumanlar… Akciğer hastalıkları kirlenmiş çevre havasının etkisi altındadır demek yanlış olmaz.Zararlı etkenin tipine göre, solunum sistemi değişik biçimlerde tepki gösterir.
Bu tepki yetersizse, enfeksiyonlar, akciğer toz hastalıkları, v.b. ortaya çıkar. Akciğerlerin aşırı tepki göstermesi sonucunda ise, aşırı duyarlık hastalıkları ya da alerji hastalıkları (astım gibi) ortaya çıkar.Solunum sistemini tüm koruyucu engellerine karşın tehdit eden bu çevre etkileri, akciğer hastalıklarının tanımlanmasında birinci önemli kavramı oluşturur.Bir ikinci kavram da, solunum hastalıklarının enfeksiyon ve sonuçlarına bağlı olduğudur.
1920′lere doğru bir hastane odasına girdiğimizi düşünelim ve Prof. Laennec’in tanımıyla bir göğüs hastalığın ndan yatanları gözden geçirelim:Yataklardan birindeki tabela bir haftadan beri süren 40°C ateş gösteriyor; hasta solgun, dudaklarının çevresi uçuklamış, başucundaki komodinin üstünde paslı, koyu, yapışkan balgamla dolu bir tükürük hokkası duruyor. Belli ki bir zatürreyle karşı karşıyayız.
Gezimizi sürdürelim. Şimdi yatağına oturmuş, bol miktarda balgam çıkaran bir hastanın önündeyiz. Hasta tükürük hokkasını 300 400 si kadar irinli balgamla ağzına kadar doldurdu: Bu kusma biçimde irin çıkarma, röntgen filminde tipik havasıvı düzeyi görüntüsü veren akciğer apsesinin bir belirtisidir. Çıkarılan balgam içinde değişik güçte, bol miktarda, irin yapıcı etken saptanabilir.Hastane gezimiz sürüyor.
Şimdi öteki odalardan ayrılmış, küçük bir odaya doğru yaklaşıyoruz. Daha içeri girmeden iç bulandırıcı, kötü bir koku alır gibiyiz. Bu koku tükürük hokkasından olduğu kadar, hastanın soluğundan da yayılmakta. Teşhisimizi bu nedenle biraz uzaktan koymak zorunda kalıyoruz: Havada yaşayan (aerob) ve havasız ortamda yaşayan (anaerob) mikropların birleşmesinin sonucu olan bir akciğer kangreni.Bu kez yandaki odaya giriyoruz.
Bu odaya akciğer veremi olanları koymuşlar. Hastaların tabelalarında genellikle büyük dalgalanmalar gösteren bir ateş eğrisi dikkatimizi çekiyor. Bu kötü gidişli, bacaklı ateş. Her hastanın tükürük hokkası yer yer kan kapsayan irinli ve balgamlı tükürükle dolu. Hattâ, bazılannınkinde kandan başka şey görülmüyor.
Bu tükürüklerin içinde verem basilleri (Koch basilleri) rahatça ortaya çıkarılabilir. Bazı hastaların sesi gırtlak veremi nedeniyle hiç çıkmıyor, bazilarıysa son derece bitkin görünüşlü. Öğrendiğimize göre, onların da barsak veremi sonucu şiddetli bir ishalleri varmış. Bu sonuncu hastalar, sözcüğün tam anlamıyla birer veremli.Birinci Dünya savaşından sonra dahiliyeci olarak çalıştığım hastanelerde çok sık raslanan bu tip klinik tablolar, neyseki günümüzde artık pek görülmemektedir. Zatürre, yerini artık grip kökenli akciğer bronş iltihabı gibi daha az tehlikeli hastalıklara bırakmaya başladı. Akciğer apsesi artık hemen hemen hiç görülmüyor; kusma biçiminde irin çıkarma artık tarihe karıştı:
Çünkü, günümüzde antibiyotikler bir enfeksiyonu ya da bir akciğer iltihabını daha apse evresine ulaşmadan tümüyle engelleyebiliyorlar. Akciğer kangreni artık, bir serviste kolay kolay raslanamayaeak bir hastalık oldu. Gerçekten, bütün bu hastalıkların nedeni olan mikroplar topluluğu, antibiyotikler sayesinde zararlı etkilerini gösterememektedirler.Peki akciğer veremi? Kuşkusuz hastane servislerinde hâlâ Taşlanabiliyor; ama eskiye oranla çok ender olarak ve görünümü de artık yukarıda belirttiğimiz tiptekilerle hiç benzerlik göstermiyor.
Hastaların büyük çoğunluğunda ateş eğrisi ya hemen ya da basillere karşı koyan ilaçların kullanılmasından birkaç gün sonra normalleşebiliyor. Balgam çıkarmanın artık seyrekleşmesi sonucu, komodinlerin üstünde tükürük hokkaları görülmez oldu. Eski veremin oir sonucu olarak ortaya çıkan barsak veremi de, basillere karşı koyan ilaçların kullanımının artmasıyla ortadan kalktı.
Gırtlak veremineyse, birkaç günlük tedaviyle engel olunabilmekte.Basillere karşı koyan ilaç tedavisi son 20-30 yıl içinde akciğer veremi tedavisinde büyük aşama gösterdi. Daha yarım yüzyıl evvel Avrupa’nın birçok ülkesinde veremden ölen insan sayısı yılda 80 OOO’i bulurken 1973′te bu sayı Fransa’da 30 kez azaldı.Bu birkaç örnek, akciğer hastalıklarının klinik tablolarının gelişimini ortaya koymak bakımından yeterlidir.
Şimdi kısa olarak bugünkü akciğer hastalıkları servisinde, az önce gördüğümüz ortadan kalkmış ya da kalkmakta olan hastalıkların yerini almış hastalıkları gözden geçirelim.Birçok serviste, akciğer hastaları 4 gruba ayrılabilir.Bunlardan dörtte birini akciğer veremli hastalar oluşturur.
Bunların hastanede yatma süreleri genellikle çok kısadır; çünkü, hastaların büyük çoğunluğuna ayakta tedavi uygulanmakta ve hasta çabucak işinin başına dönebilmektedir. Gene de, bu veremli hastaların bir bölümü sanatoryum tedavisinden yarar görebilir; ama bu süre, 20 yıl öncesine (12 veya 15 ay) oranla çok kısalmıştır (ortalama 3-4 ay).
Hastanede yatanların gene dörtte birini değişik bronş hastalıklarına yakalanmış olanlar oluşturur: Özellikle süreğen bronş iltihaplarının (müzmin bronşit) ivegen ya da asivegen tekrarlamaları. Bu hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran etmenler arasında, öteden beri raslanan soğuk mevsim enfeksiyonlarının yanısıra, hava kirlenmesi ve zararlı etkileri artık kuşku götürmeyen sigara tiryakiliği sayılabilir. Birbiri ardısıra gelen birçok bronş iltihabı (bronşit) tekrarlaması, solunum yetmezliğine yolaçar. Solunum yetmezliğinin ciddi biçimi, son derece yoğun bir bakım gerektirir; hattâ hastanın bir solunum reanimasyonu merkezine götürülmesini zorunlu kılar.
Günümüzde bu merkezler, modern akciğer hastalıkları servislerinin vazgeçilmez bir bölümüdür.Hastanelerde üçüncü .grubu, solunum yolları kanserine yakalanmış hastalar oluşturur. Bu grupta erkek hastalar çoğunluktadır. Hastalığın büyük bronşlar düzeyinde yerleşmesine daha sık raslanır. Erkeklerde bronş kanseri bütün kanserlerden daha sık görülmektedir.
Üstelik en sık görülen kanser olmasının yanısıra, kanserlerin en tehlikelisidir. Bütün tedavi yöntemlerine en çok direnç gösteren bu kanserdir ve bu hastalıktan ölenlerin sayısı yıldan yıla artmaktadır; günümüzde akciğer kanserinden ölenlerin sayısı, akciğer vereminden ölenlerin sayısından dört kat fazladır.Akciğer hastalarının son grubunu geriye kalan hastalıklar oluşturmaktadır: Amfizem ve ya da akciğer sertleşmesi; 50 yıldan beri klinik görünüşü çok az değişen astım; akciğer sarkoyidozu; akciğer toz hastalıkları; az ya da çok yaygın akciğer bağdokusu artması; akciğer kalbi; salgın halindeki gribin akciğerde oluşturduğu hastalıklar; her çeşit zatülcenp; teşhisi ancak tam kuruluşlu hastanelerde yapılabilen öteki akciğer hastalıkları. Şimdi, yakın gelecekte akciğer hastalıkları biliminin başlıca sorunlarının neler olabileceğini inceleyelim.
Önce akciğer kanseri tedavisinde yeni ilerlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Cerrahi, verebileceğinin en fazlasını vermiş durumdadır. Sonuçlarsa, en iyi istatistiklere göre 5 yıldan sonra yüzde 25 yaşama şansı göstermektedir.Üstelik, akciğer kanserine yakalananların ancak yüzde 20 kadarı ameliyat olmaktadır. Işın tedavisi (özellikle kobalt tedavisi) sonuçları, cerrahininkinden pek parlak değildir. Günümüzde görüşler, ilaçla tedaviye doğru yönelmektedir. Sözgelimi, rubidomisin adlı ilaç, bir kan kanseri olarak kabul edilen lösemide tam iyileşmeye yakın sonuçlar verebilmektedir.
Ama akciğer kanserinde ilaçla tedavi henüz benzer sonuçlar vermemiştir. Tüm çabalar sonuçsuz kalmış ve kanser bölgesinde engeüeyici etki gösterecek güçte yeni bir ilaç henüz bulunmamıştır. Öte yandan, birçok araştırmacı konuya, bağışıklıkla tedavi ya da bağışıklıkla önleme açısından bakmaktadır. Biyologlara göre, birçok insanda kanser hücreleri oluşmakta, ama bu hücreler, kişinin bağışıklık mekanizması yeterliyse bedenden atabilmektedir. Bu bağışıklık mekanizmasının güçlendirilmesiyle, ilerde akciğer kanseri tedavisinin ya da önlenmesinin yolu açılmış olabilir.
Ama bu alanda yeni ilerlemeler yapılmadığı sürece, hava kirliliğine, tütün tiryakiliğine ve özellikle kanser yapıcı etkisi artık tartışma götürmeyen sigara kullanımına karşı savaşımın oluşturduğu önleyici silahın, geliştirilmesi gerekmektedir.Süreğen bronş iltihabı (müzmin bronşit), gerek yaygınlığı, gerek önemsenmeyen bir hastalık olması özelliği, gerekse de günden güne artan ölümler nedeniyle artık toplumsal bir hastalık olmuştur. Bu hastalığın erken teşhisi ve tedavisinin geliştirilmesi son derece önemlidir; çünkü, ancak bu sayede hastanın gerilemeyen solunum yetmezliği evresine varmasından önce gereken çaba gösterilebilecektir.
Silikoz (silisyum tozlarına bağlı olarak oluşur) gibi bazı akciğer toz hastalıklarının gerilemesi, asbestoz (amyant tozlarına bağlı olarak oluşur) gibi bazılarının da ilerlemesi, akciğer hastalıklarının meslek hastalıkları arasında önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.Sarkoyidoz, yaygın akciğer bağdokusu artışı ve öteki değişik hastalıkların nedenlerinin iyi anlaşılması için, daha birçok yeni veri gerekmektedir.
Bağışıklık mekanizması konusundaki bilgilerin akciğer ve bronş hastalıklarına uygulanması, solunum sisteminin bazı duyarlık ve korunma süreçlerini aydınlatabilecektir.Akciğer hastalıklarının geleceği birçok etmene bağımlıdır. Bunların en önemlilerini gözden geçirelim:
— tıbbi araştırma; Waksmann’ın 1943′te streptomisini buluşuyla, akciğer veremi tedavisinde birkaç yıl içinde, önceki yüzyıl içinde gerçekleştirilenden daha çok aşama gerçekleştirildiğini unutmamak gerekir;
— bilgi artırma:
a) hekim yönünden gereklidir; çünkü hekim, yeni biyoloji, klinik ve tedavi yöntemlerini izlemek zorundadır;
b) halk yönünden gereklidir; çünkü hastalıkların erken teşhisi ve tedavilerinin doğru uygulanması için, halkın işbirliği zorunludur;
— birçok akciğer ve bronş hastalıklarının hava kirlenmesinin kötü sonuçlarının etkisi altında olduğu gerçeğinin gözönünde tutulması: Akciğer hastalıklarının geleceğinin, insan uygarlığına bağımlı olduğu söylenebilir. Uygarlığın, gerçek sorumlu olan çevrenin verdiği zararları yenebilmeyi başarıp başaramayacağını, zaman gösterecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder