Organizmamız bulundukları organlara göre değişik görevler üstlenen milyarlarca hücreden oluşmuştur. Hücreler genellikle çıplak gözle görülmezler. Mikroskopla ve özel âletlerle incelendiklerinde, hücrelerin jelatinimsi bir damla şeklinde oldukları ve içlerinde bir çekirdek bulunduğu gözlenir. Yumurtalıkların dış yüzeyinde, minik yumurta torbacıkları vardır. Bunların içinde yumurta adı yerilen özel hücreler oluşur. Bu yumurtalar karmaşık bir mekanizma sonucu periyodik olarak olgunlaşır. Olgunlaşan bu . yumurtalar, işlevleri ve özellikleri bakımından tavuk yumurtasından pek farklı değildir. Tabu tavuk yumurtası daha büyüktür ve kalkerli bir kabuğu vardır. Bu kabuk, ana karnının dışında meydana [gelen» gelişimi süresince civcivi dış etkenlerden korur ve beslenmesini sağlar. İnsanda ise durum biraz daha farklıdır. Embriypn ana karnında gelişir ve bütün gelişimi boyunca gerekli bütün ihtiyaçları anne tarafından karşılanır.
Her 28-30 günde bir yetişkin bir kadında (dönüşümlü olarak) birer yumurta oluşur. Bu yumurta döllendiği takdirde, bir canlıya hayat vermeye hazırdır. Yumurtayı hapseden yumurta torbacığı, olgunlaşan meyvaların açılıp tohumlarını çıkardıkları gibi zamanı gelince çatlar. Ve yumurta kaderinin kendini sürükleyeceği maceralı yolculuğa başlar. Olgunlaşan küçük yumurtayı serbest bırakmak için yumurta torbası açılmak üzereyken tüplerin uç kısımiarı yumurtalıklara yanaşır ve tırtıllı kısımları ile bir elin parmakları gibi yumurtalıkları kavrarlar. Bu yüzden, yumurta torbası açılıp da yumurta dışarı çıktığı zaman, hemen tüpler tarafından alınır ve rahim boşluğuna götürülür.
Yumurtanın tüp boyunca sürdürdüğü bu yolculuk bazı araştırmacılara göre 3-4 gündür, bazılarına göre ise daha fazla. Bu süre içinde yumurtanın kaderi belli olur. Çünkü, tüpten aşağı inerken ya da rahim yakınlarına geldiğinde, canlı spermlerle karşılaşırsa ve bunlardan biri yumurtanın içine sızmayı başarırsa döllenme olur.
Bu arada rahim mukozası da değişime uğrayarak, döllendiği takdirde yumurtayı gerektiği gibi karşılayabilecek duruma girer.
Yumurta döllenmemişse, yumurtlamadan yaklaşık 14 gün sonra rahim mukozası (iç zarı) bulunduğu yerden dökülerek, 3 vede 5 gün süren bir kanamayla dış jenital organlardan dışarı atılır. Buna bilindiği gibi regl denir.
Bu kanama bittikten sonra rahim mukozası kendini yeniden onararak sabırla, bir dahaki reglde yumurtanın döllenmesini bekler. Bu her ay böyle sürer gider. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, spermler, erkeğin tohum hücreleridir. Yani bir anlamda kadmda yumurta neyse, erkekte de sperm odur. Tek bir hücreden oluşan spermler, mikroskopla incelendiklerinde, kurbağa larvalarına benzeyen bir görünümleri olduğu görülür. Spermler hızla hareket ederek bütün rahim boşluğunu geçerler ve tüpler üzerinde yumurta ile karşılaşırlar. Bunlardan biri yumurta içine sızmayı başardığında, yumurta hemen bir zarla çevrilir ve bu zar başka spermlerin sızmasmı önler.
Kadın ve erkek hücrelerinin bu şekilde karşılaşmasıyla son derece karmaşık ve hassas bir olay başlar. Önce, iki hücre birleşir birleşmez, hemen yeni bir hücreye hayat verirler. Bu yeni hücrenin bir yarısı yumurtanın, diğer yarısı da sperm hücresinin özelliklerinden oluşur. Yumurta ile spermin birleşmesi tamamlandıktan sonra, bu hücre de iki eşit parçaya bölünür. Bunlar da kendi aralarında dörde bölünürler. Bu bölünme bir süre devam eder. Kısa bir süre sonra yumurta artık tek hücreli değildir. Kendi aralarında birleşmiş bu hücre topluluğuna mikroskopla bakıldığında böğürtlene çok benzeyen bir görünümü olduğu farkedilir. Bu arada çoğalıp böğürtlen görünümü olan hücreler de tüpten rahme iner. Rahim mukozası, yeni gelen misafiri ağırlamaya hazırdır. Yumurta burada kendine bir yuva yapar. Hamileliğin bu ilk safhasına yuvalanma denir. Yumurta yuvasını genellikle, rahmin dip kısmında, tüplerin çıkış noktasının yakınlarına kurar. Burada da sürekli çoğalarak bü-.yümeye devam eder. Bir süre sonra yumurtanın yüzeyinden küçük kan damarları çıkar. Bunlar da zamanla çoğalarak plasentayı oluştururlar.’Plasenta aşağı yukarı yuvarlak, pide şeklinde bir oluşumdur. Baba ve annenin hücrelerinin birleşmesiyle yeni bir insan şekillenmeye başlar. Hamileliğin ilk haftalarında, henüz insan görünümüne sahip olmayan bu yeni varlığa embriyon denir.
Plasentanın ortasından “göbek kordonu damarları” çıkar. Bu damarlar cenine yaşaması ve gelişimi için gerekli oksijeni ve besini götürür. Yani plasentanın görevi, ana kanını ihtiyacı olan maddelerle yüklü olarak bu damarlar vasıtasıyla embriyona ulaştırmaktır.
Plasentanın bir yüzü rahim duvarına yapışık olup oradan villus adındaki mik-roskopik çıkıhtılarryla anneden kan alışverişi yapar. Diğer yüzü ise çocuğa bakar ve koryon ve amnion adında ve birbirine yapışık bir çift zarla örtülüdür. Bu zarlar plasenta yüzeyini aştıktan sonra çocuğu içinde barındıran bir kese oluştururlar. Bu kese amnion suyu adını alan bir sıvı ile doludur ve çocuğun içinde yaşadığı ortamı oluşturur ve aynı zamanda onu dış etkenlere karşı korur. Doğum sırasında bu zar ve plasenta “son”ü oluşturur. Ana karnındaki bütün hayatı boyunca bebeğin vücudu ile kafası arasında bir orantısızlık vardır. Kafası vücuduna göre normalden daha büyüktür. Plasentanın içinde, dizlerini kıvırıp çenesine doğru çeker, başını öne eğer vfe ellerini göğsüne çapraz olarak kenetler.
Hamilelik normal şartlarda geliştiği takdirde 3. ayın sonunda ceninin boyu 9 santimetre, ağırlığı ise 15 grama ulaşır. 4,5 aylıkken artık annesinin bile hissedebileceği kadar belirgin bir şekilde hareket etmeye başlar. 5. ayın sonunda da kilosu 500 gram, boyu 25 santimetredir. Ve 6. ayın sonunda cenin artık kendine yetebilen bir varlık olmuştur. Yani, ana rahminin dışında da, özel bir ortamda ve özel bir bakımla gelişimini tamamlayabilir. 6. ayın sonunda bebeğin kilosu artık 10OO grama yaklaşmıştır. Boyu da 30 santimetredir. 9. ayın sonunda, yani doğuma yakın günlerde ise çocuğun boyu ortalama 50 santimetreye ulaşır. Bu arada kilosu da 3 kilonun üzerindedir. Herhangi bir sebepten dolayı prematüre doğan (erken doğan) bebekler, bir süre, ana karnının şartlarına sahip bir kuvözde tutulur. Hemen hemen bütün hastahanelerde bu tür bebekler için özel aygıtlar vardır.
Göbek kordonunun taşıdığı maddeler; oksijen (cenin solunumu annesinin ciğerleri aracılığıyla yapar), besin maddeleri, vitaminler, mineraller vb., hattâ ânhe organizmasının bulaşıcı hastalıklardan korunması için hazırladığı antikor (bağışıklık)lardır. Bu antikorlar sayesinde bebek, ana karnındayken mikroplara karşı aşılanmış olur. Çocuğun bu aşılı durumu, doğumdan sonra birkaç hafta daha devam eder. Bu antikorlar henüz kendini korumaktan aciz olduğu ilk haftalarda dahi bebeği dışardan gelebilecek mikroplara karşı korur. Ancak, plasentanın bu özelliği, yani kan yoluyla bebeğe ihtiyacı olan maddeleri taşıması, bazı hallerde olumsuz sonuçlar da yaratabilir. Zira, bu şekilde, yararlı maddelerin y’a-nısıra, annenin kanında bulunan zararlı maddeler de bebeğe ulaşabilir. Ve bu küçük yaratığın hassas vücudunda telâfisi çok güç zararlara yol açabilir. Bunun en sık görülen örneği nikotindir. Hamilelik sırasında çok sigara içen bir kadının, kanında toplanan nikotin, bir yandan göbek kordonu yoluyla bebeğe ulaşır. Nikotinin insan organizması üzerindeki zararları herkesçe biliniyor. O küçücük yaratığa verebileceği zararları bir de siz düşünün.
Nikotinin yanısıra, bazı ilâçlar ve keyif verici maddeler, ne yazık ki, çocuğun sakat doğmasına yolaçabilir. Sonra annede bulunan bazı hastalıklar da kan yoluyla bebeğe geçebilir. Frengi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Kadının üreme sistemi rahim (a), yumurtalıklar (b) ve döl yatağı borularından (c) meydana gelir (d: yumurtalık bağı, e) rahim boynu, f) vajina)
Döllenme spermanın (uıun bir kuyruğu olan erkek tohum hücresi) kadının tohum hücresine (yumurta) girmesiyle başlar. Bunun sonucunda tek bir hücre oluşur (a). Bu da bölünerek (b,c) kısa sürede embriyonun gelişiminin birinci safhasının (d) ve yavaş yavaş yeni bir insanın oluşmasını sağlar.
Yaklaşık her 28-30 günde bir yumurtalıkların birinde (a) küçük bir yumurta oluşur (b),Bu yuratijrta, onu muhafaza eden folikülün yırtümasıyla ve saçakların (c) hareketi sayesinde, döl yatağı borusu (d) içinden, muhtemel bir döllenme için yola çıkar (e: rahim sonu, i: rahim gövdesi, g: yuvarlak bağ, h: rahim boynu).
Kız çocuğunda rahim boynu rahmin gövdesinden daha uzundur.Doğum yapmayan kadınların rahimleri hiç doğum yapmamış kadınlarınkinden de daha büyüktür. Rahim esnek, yavaş yavaş gelişen yeni varlığı misafir etmek için genişleme ve doğum esnasında bebeği dışarı atmak için uzunlamasına kasılma yeteneğine sahip sık bir adalı lifi ağzından meydana gelir (a: döl yatağı borusunun rahim kısmı, b: yuvarlak bağın başlangıç kısmı, c: rahim boynu).
Tırtıllı bir taçla çevrili olan yumurta hücresinin içinde çekirdek yardır. Bu çekirdekte çocuğun soyaçekime bağlı olarak taşıyacağı özellikler bulunur. Döllendikten sonra yumurta rahmin içine yerleşir.
0 yorum:
Yorum Gönder