tag:blogger.com,1999:blog-76813104844854995992024-02-07T11:42:45.631-08:00Güncel Sağlık BilgileriSPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.comBlogger973125tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-58721748277065993712012-07-12T06:25:00.002-07:002012-07-12T06:35:00.180-07:00Güneşe Çıkmadan Önce Koruyucu Saç Bakımı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKQCqdZC7n3RF-l_mDmgLWi53ib5BicllKiM5XdCW-AsL_uVzxN-_flcfRUkWY87YcMy0osfUOMlj6y3CANLNfCNw6uCn1nCtAyzylk9VJ99OywMnrx-Sfd814pq5TAvqSkbHy_jAgGbM/s1600/yaz%25C4%25B1n-sa%25C3%25A7-bak%25C4%25B1m%25C4%25B1-%25C3%25B6nerileri.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 261px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKQCqdZC7n3RF-l_mDmgLWi53ib5BicllKiM5XdCW-AsL_uVzxN-_flcfRUkWY87YcMy0osfUOMlj6y3CANLNfCNw6uCn1nCtAyzylk9VJ99OywMnrx-Sfd814pq5TAvqSkbHy_jAgGbM/s320/yaz%25C4%25B1n-sa%25C3%25A7-bak%25C4%25B1m%25C4%25B1-%25C3%25B6nerileri.jpeg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5764275836490740402" /></a><br /><b><span style="color:#ff0000;">Malzemeler</span></b><div style="font-weight: normal; ">30 gr Susam yağı . 30 gr Tatlı badem yağı . 5 gr Kekik yağı . 5 gr Biberiye yağı . 2,5 gr çam terebentin</div><div style="font-weight: normal; "><br /></div><div><b><span style="color:#ff0000;">Hazırlanışı</span></b></div><div style="font-weight: normal; ">Tüm yağları karıştırın.Saç diplerine iyice yedirerek sürün.Haftada bir gün bu yağları saçlarınıza uygularsanız güneş ve yazın etkilerinden zarar görmesini engellersiniz. Saçların dökülmesini engellemek için lifli gıdalar,tahıllar,meyve ve sabze,özellikle mango,protein yönünden zengin gıdalar tüketmelisiniz.</div>SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-50881779888751883052012-06-27T12:44:00.002-07:002012-06-27T13:00:28.683-07:00Doğal Yoldan Göğüs Büyütme Tedavisi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC7Y3HY_bA2SBazg1jJCADeVtkRUs-Mx1my9_whV6Dcy3DylECghSlxGFeXCktG4XT2fTQk5e-Jep5qg3oWT4OS2GpDb_7v7yosJlQlFBN7aAZauK77HBnUNY48mFGoQyefikzs6L42sc/s1600/Do%25C4%259Fal+Yoldan+G%25C3%25B6%25C4%259F%25C3%25BCs+B%25C3%25BCy%25C3%25BCtme+Tedavisi_253x200.bmp"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 253px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC7Y3HY_bA2SBazg1jJCADeVtkRUs-Mx1my9_whV6Dcy3DylECghSlxGFeXCktG4XT2fTQk5e-Jep5qg3oWT4OS2GpDb_7v7yosJlQlFBN7aAZauK77HBnUNY48mFGoQyefikzs6L42sc/s320/Do%25C4%259Fal+Yoldan+G%25C3%25B6%25C4%259F%25C3%25BCs+B%25C3%25BCy%25C3%25BCtme+Tedavisi_253x200.bmp" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5758809042733891282" /></a><br />Malzemeler<div>1 Ayvanın çekirdeklerinin jölesi</div><div>1 Yaprak aloe veranın jeli</div><div>2 Kahve fincanı ginseg</div><div>1 Yumurtanın akı</div><div>2 Çorba kaşığı tuzlu su</div><div><br /></div><div>Hazırlanışı</div><div>Ayva çekirdeklerini bir kahve fincanı suda 5 dakika kaynatın,30 dakika bekletin.Jöle gibi olur.Çekirdeklerini süzün.Sıvısına bir yaprak aloe vera jeli katın.Yumurta akını iyice karıştırarak ilave edin.Tuzlu suyu da ilave edin.Ginsengi yavaş yavaş karıştırarak katın.Önce her hangi bir yağ ile göğsünüze masaj yapın.Daha sonra tül bendin içine elde ettiğiniz bu karışımı yerleştirin.Sutyeninizin içine koyun.En az altı saat kalması lazım mutlaka.Bu karışım göğüslerinizi besler ve böylelikle büyütür.</div><div><br /></div><div><br /></div><div>Not: Her gün küçük,lastik küçük bir topu elinizde sıkın.Böylece göğüs kaslarınız güçlenir ve göğüs sarkmasını önlemiş olursunuz. </div>SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-50995841397969210082012-06-27T12:29:00.004-07:002012-06-27T12:44:17.559-07:00Bronzlaşmak İçin Krem Tedavisi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3oIX38Hs9Bcir2jiPfskWm-xxfjuWOjRNNckqUPRfvBON4hbDpGocWDpSmMcGUdV_t1p_BDdRSHW4EjR8aP5ONFb55eoJtiCqr3IChYkdU0DFciiZKEXRIO2VpZoxCimKn9uo5eRWOE8/s1600/Bronzla%25C5%259Fmak+%25C4%25B0%25C3%25A7in+Krem+Tedavisi.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 136px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3oIX38Hs9Bcir2jiPfskWm-xxfjuWOjRNNckqUPRfvBON4hbDpGocWDpSmMcGUdV_t1p_BDdRSHW4EjR8aP5ONFb55eoJtiCqr3IChYkdU0DFciiZKEXRIO2VpZoxCimKn9uo5eRWOE8/s320/Bronzla%25C5%259Fmak+%25C4%25B0%25C3%25A7in+Krem+Tedavisi.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5758804902845336546" /></a><br /><br /><span>Malzemeler</span><div><span>1 Çorba kaşığı kakao yağı</span></div><div><span>4 Çorba kaşığı susam yağı</span></div><div><span>1 Tatlı kaşığı kayısı yağı</span></div><div><span>1 Çorba kaşığı havuç yağı</span></div><div><span>2 Çorba kaşığı ceviz yağı </span></div><div><br /></div><div><span>Hazırlanışı</span></div><div><span>Tüm malzemeleri karıştırın.Eğer isterseniz yağları eşit miktarlarda artırıp çoğaltabilirsiniz.Karışımı vücudunuza ve yüzünüze sürebilirsiniz.</span></div>SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-36560328693417423412010-10-16T14:21:00.000-07:002010-10-16T14:29:03.412-07:00Bitkisel Yağlarla Bronzlaşma<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4mJkyU4hjT8uLs4WguMxt64h3JqGyAJw1Xeql2EhmXueS02vHCfRIzJ2Qzd_JzbltQbzjZb1M8-51kSXqQ42rpAzho83QGsk9dqw7sUVeClf2f-XtA6PtbzhnTivkHP9D3LnO_vYrrCI/s1600/cilt.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 250px; height: 151px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4mJkyU4hjT8uLs4WguMxt64h3JqGyAJw1Xeql2EhmXueS02vHCfRIzJ2Qzd_JzbltQbzjZb1M8-51kSXqQ42rpAzho83QGsk9dqw7sUVeClf2f-XtA6PtbzhnTivkHP9D3LnO_vYrrCI/s320/cilt.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528759082575527058" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">Bitkisel Yağlarla Bronzlaşma</span><br /><br />Bronzlaşmak için bitkisel çözümler<br />Bronzlaşmak İçin Bitki Yağları<br /><br />Ceviz yağı<br />Kakao yağı<br />Kayısı yağı<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Birebir oranda birbirine karıştırılır, bütün vücuda sürülür. Güneşte bekletilir.</span><br /><br />Havuç yağı<br />Fındık yağı<br />Badem yağı<br /><br />Birebir oranda birbirine karıştırılır, bütün vücuda sürülür. Güneşte bekletilir.<br /><br />Göz alıcı, muhteşem bir dekolteye sahip olmak için bu 20 öneriyi sizlere uygulamanızı tavsiye ediyoruz!<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1-</span> Güneşe çıkmadan önce koruyucu ürünler kullanın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2-</span> Üstsüz güneşlenmeyin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3-</span> Göğsünüzde küçük sivilceler oluşmuşsa, o bölgeye bakım maske si uygulayın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4-</span> Göğüs bölgesini sık sık nemlendirmeyi ihmal etmeyin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5-</span> Sutyen alırken sıkı olmamasına dikkat edin ve alttan destekli olanları tercih edin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6-</span> Çok sıcak su ile duş almayın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">7-</span> Her banyodan sonra soğuk su ile masaj yapın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">8-</span> Doğru sutyen kullanın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">9-</span> Sutyensiz spor yapmayın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">10-</span> Sert peeling uygulamalarından kaçının.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">11-</span> Hassas bir cilde sahipseniz, yeşil çay içeren ürünler kullanın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">12-</span> Yastıksız veya ince bir yastıkla uyuyun.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">13-</span> Sandalyeye sırtınızı dayayarak dik oturun. Hem dekolte bölgeniz hem de sağlığınız için.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">14-</span> Bu bölgede ince kılcal damarlar beliriyorsa, sert masajlar yapmaktan kaçının.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">15-</span> Sürekli yüz üstü yatmayın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">16-</span> Çok sık kilo alıp vermeyin. Düzensiz bir şekilde kilo alıp vermek, bir süre sonra göğüslerde elastikiyet kaybına yol açıyor. Ayrıca dokular zayıflıyor ve göze hoş görünmeyen çatlaklar da oluşuyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">17-</span> Düzenli olarak nemlendirici bir krem ile masaj yapın.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">18-</span> Özellikle günde yarım saat boyun, omuz ve kolları çalıştırıcı egzersizleri ihmal etmeyin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">19-</span> Sigara vücudunuzdaki hücre yenilenmesini olumsuz etkiliyor ve tüm organlarınız gibi göğüsleriniz de bundan nasibini alıyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">20- </span>Göğüslerinize düzenli olarak peeling uygulamaya özen gösterin. Peeling ’in ardından göğüs dekolteniz canlı bir görünüme sahip olacaktır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-41632047347000582722010-10-16T14:17:00.000-07:002010-10-16T14:21:34.178-07:00Dövme sildirme hakkında bilinmesi gerekenler<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhT65IN5MBSktc9bS_f43onIhYk1Jr9TCKk0pk5-o-YM5dXj_UxIUwJnq2S7JkXUu8ql-uo65RtT6LrQridKnXgIjkhF9KKjNFhxwRp_HyBYF0Q269o2_m1vyHianvMDAAWjJ65-bFhwY/s1600/d%C3%B6vme.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 300px; height: 309px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhT65IN5MBSktc9bS_f43onIhYk1Jr9TCKk0pk5-o-YM5dXj_UxIUwJnq2S7JkXUu8ql-uo65RtT6LrQridKnXgIjkhF9KKjNFhxwRp_HyBYF0Q269o2_m1vyHianvMDAAWjJ65-bFhwY/s320/d%C3%B6vme.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528756781495683746" border="0" /></a><br />Dövme son zamanlarda gençler arasında git gide popülerleşmeye başladı. Kimisi sevgilisinin ismini vücudunda ölümsüzleştiriyor, kimisi beğendiği bir şekli kimi ise onun için anlam ifade eden figürler yaptırıyor vücuduna. Fakat bu kişiler gençliğin verdiği rahatlıkla dövmeyi yaptırdıklarından birgün o dövmeden sıkılabileceklerini ya da ileriki yaşamlarında o dövmenin onlara sorun teşkil edeceğinden hiç şüphe etmiyorlar.<br /><br />Gün geliyor dövmenizi sildirmeniz gerekebiliyor. Bu işlem dövme yaptırmaktan daha zahmetli ve maliyetli bir iş malesef.<br /><br />Sanılanın aksine dövme açık renkli olduğu zaman sildirme işlemi daha zor oluyor, en çok beyaz tenli insanlarda sonuç alınabiliyor. Lazerli Dövme sildirme işleminde verim %100 olmuyor her zaman.<br /><br />Siyah, tek renk dövmelerin çıkarılması, sarı kırmızı, yeşil dövmelerden daha kolay oluyor. Bu tarz dövmelerde cildin yanması vb. sorunlar ortaya çıkıyor ya da tedavi yetersiz kalıyor.<br /><br />Dövmenin silinmesini etkileyen bir faktörde dövmenin derinliği. Dövme boyası ne kadar derindeyse silme işlemi o kadar zor oluyor. Çünkü dövme lazerle silindiğinden lazer ışığının etkisi derinin ne kadar altına inerse o kadar azalıyor.<br /><br />Lazerle Dövme sildirmede büyük rol oynayan diğer etmense dövmenin yapıldığı bölge. Örneğin yüz ve boyun bölgelerinde çalışmak daha kolay oluyor. Çünkü o bölgede yüksek enerji ile çalışılabiliyor bunun sebebi o bölgenin daha hızlı iyileşme özelliğinin bulunması. Yüz ve boyun bölgesinden uzaklaştıkça dövme sildirme işlemi dahada zor bir hal alıyor.<br /><br />Yukarıda belirtildiği gibi lazerle dövme sildirme işlemi her dövmede % 100 sonuç olarak veremeyebiliyor.<br /><br />Dövme sildirme işlemi sadece lazer ile yapılmıyor.<span style="font-weight: bold;"> Diğer yöntemler örneğin: </span>Zımparalama ve o bölgeyi kesip atma.<br /><br /> Kesip atma işlemi ufak bir dövmeniz varsa o bölgenin derisi kesilip alınıyor ve vücudunuzun başka bir yerinden deri alınıp o bölgeye yama yapılıyor. Fakat bu işlemde renk farklılıkları yaşanıyor bu yüzden büyük dövmelerde değilde örneğin tek bir harf yada ufak bir şekil olan dövmelerde genelde bu işlem uygulanıyor.<br /><br /><br /><br />Diğer bir yöntem olan Zımparalama da ise dövme yüz, omuz gibi bölgelerde ve yüzeyselse uygulanabiliyor. Zımparalama ile dövme sildirme işlemi 1 ile 3 seferlik seanslarda tamamen yok olabiliyor. Ancak işlem sırasında kanamalar olur ve seanslar süresinde pansuman yapılması, güneşe çıkılmaması ve mikrop kapmamasına özen gösterilmesi gerekiyor.<br /><br />Dövme taşınmasında hangi metot kullanılırsa kullanılsın bazı iz bırakma veya renk değişimi olma olasılığı muhtemeldir. Zamanı iyileşmesi derinin boyutunun üzerine bağlı olan değişken bir durumdur. procedureler kullanılarak dövmenin derinliği ve hastanın iyileşme süresi hesaplanabilir.. Çeşitli prosedürleri doktora danışmak hasta için en iyi olandır. Bahsedilen alan hakkında tartışılmalıdır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-47970442352294561632010-10-16T14:10:00.000-07:002010-10-16T14:17:07.965-07:00Çene altı deformasyonuna son!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYajRBtU6g1eemVJ5klBQjNA_irVWyj1DC5P7xWeitck-Qpq6bHGOKTkNn5GjzHPqLJYXeHp5bhNfrIwcVRwuJ9KgoSlLFdc4pxL44mZQWyJVhct5fRmajxKaCb2bqztiDkozIv8QO7ms/s1600/cene.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYajRBtU6g1eemVJ5klBQjNA_irVWyj1DC5P7xWeitck-Qpq6bHGOKTkNn5GjzHPqLJYXeHp5bhNfrIwcVRwuJ9KgoSlLFdc4pxL44mZQWyJVhct5fRmajxKaCb2bqztiDkozIv8QO7ms/s320/cene.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528755318284989042" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">Neckline Slimmer İle Çene Altı Deformasyonuna Son!</span><br /><br />Yaş ilerledikçe cildimiz gevşemeye başlar. Özellikle yüzdeki kırışıklık lar son derece can sıkıcı olabilir. Şimdi cilt deformasyonunun başlangıcı olarak kabul edilen çene altı sarkmalarına kesin bör çözüm var; Dünyaca ünlü fizyoterapist Paul Younane tarafından geliştirilmiş olan Neckline Slimmer!<br /><br />Neckline Slimmer pahalı cerrahi müdahalelere gerek kalmadan tamamen acısız ve ağrısız olarak zayıf çene altı kaslarının güçlendirilmesi ve yüz altı ile boyun gerginliğinin yeniden kazanımı için geliştirilmiş bir aparattır.<br /><br />Neckline Slimmer ile günlük 2 dakikalık masaj ve egzersiz sonunda çene altı, boyun kısmı ilk günkü tazeliğine ve sıkılığına mutlaka kavuşacak. Paket içerisinden çıkmakta olan 3 farklı dirençte yay sistemi ile Neckline Slimmer güç ayarı değiştirleceği gibi uygulamanın ilerleyen günlerinde isteğe göre sertlik derecesi yükseltilebilmekte veya düşürülebilmektedir.<br /><br />Neckline Slimmer ambalajı 1 adet Neckline Slimmer, 3 farklı dirençte yay sistemi ve taşıma çantasından oluşmaktadır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-41538450132390257142010-10-16T14:02:00.000-07:002010-10-16T14:08:55.272-07:00Çocuk Güneş Kremlerine Dikkat<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXdj7uiz8z9sKBg4J208NpX1Qr9MZYgEeKGjmudPJ9x3vVdvgRqk0Lg1BjSqnehobfene7Yfa-GP3B3gX7dojSC4NC8tPPjKJ2cjfGoyK0zm0Z8LHGekWAt0MTohyphenhyphenE9_FZSNBX2CELYi4/s1600/cocuk.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 260px; height: 171px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXdj7uiz8z9sKBg4J208NpX1Qr9MZYgEeKGjmudPJ9x3vVdvgRqk0Lg1BjSqnehobfene7Yfa-GP3B3gX7dojSC4NC8tPPjKJ2cjfGoyK0zm0Z8LHGekWAt0MTohyphenhyphenE9_FZSNBX2CELYi4/s320/cocuk.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528753858111559554" border="0" /></a><br />Yaza yaklaşırken çocukların uzun süreler güneş altında oyun oynamaları, güneşin zararlı etkilerine maruz kalmalarına neden oluyor.<br />"Çocuklarımızı güneşe karşı korumamız şart, çünkü güneşin zararlı ışınlarına karşı korunmayanlarda ileride cilt kanseri söz konusu olabilmekte" diyen Memorial Etiler Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökhan Mamur, çocukların güneşin zararlı etkilerinden korunması için dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Güneş ışınlarından korunmanın yolları</span><br /><br />Güneş yanıkları ve ileride oluşabilecek melanom gibi cilt kanserinin oluşumunu engellemek için çocukları zararlı güneş ışınlarından korumak gerekmektedir. Yaşamın ilk yıllarında cilt çok ince olduğu için ve 9 vede 12 yaş grubu çocukları kontrol etmek zor olduğu için özellikle o yaşlarda güneş yanığı olasılığı artmaktadır. Dolayısıyla bu yaş gruplarına özellikle dikkat edilmelidir. Güneş kremi çeşitli kimyasallar içeren, güneşin zararlı ışınlarının cilde nüfuz etmesini önleyen, cinsine göre farklı özellikler taşıyan kremlerdir. Kremleri farklı kılan ana özellikler şunlardır:<br /><br /><span style="font-weight: bold;">SPF / Koruma Faktörü: </span>Bu özellik genelde ilk göze çarpandır ve 2’den 50 hatta daha yüksek rakamlara bile çıkabilir. 20 vede 30 faktör genelde çocuklarda yeterli görünmektedir. 30 ile 50 faktör arasında yaklaşık yüzde 3’lük koruyuculuk farkı vardır.<br /><br />UVA ve UVB’den korunma: Özellikle UVB ancak her iki çeşidi de kansere neden olabilmektedir, dolayısıyla ürün her iki ışına karşı korumalı.<br /><br />Waterproof / Water resistant (suya dayanıklı / suya dirençli):Suda 80 dakika kalındığında waterproof krem koruyucu etkisini devam ettirirken water resistant olanı 40 dakika devam ettirir. Bu yüzden waterproof daha etkilidir.<br /><br />30 dakikanın üstünde güneşte kalacak çocuğunuza, güneşe çıkmadan 15-30 dakika önce güneş kremi sürmelisiniz. 80 dakikada bir kremi tekrar sürmelisiniz.<br /><span style="font-weight: bold;">6 Ayın altındaki çocuklarınıza güneş kremi sürmeyin</span><br /><br />Son önerilere göre çinko oksit içeren (içerikte Zn oxide diye geçer) güneş kremleri altı ay altındaki bebek lere uygulanabilmektedir. Bu yaş grubundaki bebek lerin doğrudan güneş ışığına maruz kalmamaları, gölgede kalarak, hafif giysi ve şapka ile korunmaları gerekmektedir.<br /><br />Bazı güneş kremleri önemli düzeyde cilt alerji lerine neden olabilmektedir. Özellikle geçen seneden kalan kremleriniz buna neden olabilir, dolayısıyla onları atın. Yeni aldığınız güneş kremini tatilinizin ilk günü çocuğunuzun her yerine ilk kez sürdükten sonra alerji yaratırsa bu hem çocuğunuzun keyifsizliğine hem de tatilinizin kötü geçmesine neden olacaktır.<br /><br />Dolayısıyla, şu yöntemi tavsiye ederim. Yeni kreminizi güneşe çıkmadan bir gün önce çocuğunuzun koluna bir iki santimetrelik alana sürün ve yara bandıyla kapatın. Ertesi gün güneş altında yara bandını çıkarın. Eğer 15 dakikada o bölgede kızarıklık, şişlik veya kaşıntı olmuyorsa, tekrar içeri girin, güneş kremini tam sürün ve 30 dakika sonra eğlence başlasın!<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Güneşten korunmanın farklı yolları</span><br /><br />Tişört gibi hafif pamuk giysiler yaklaşık 7 faktörlük koruma sağlarlar (SPF 7) dolayısıyla kendi başına yeterli olmaz ama çok yardımcıdır.<br />Şapka başımızı yüzümüzü ve kulaklarımızı korur.<br />Doğrudan güneş ışınlarından korunmak için özellikle yaşamın ilk altı ayında şart.<br /><br />Saat 10:00 ile 16:00 arası dışarı çıkmamak mutlaka önemlidir. Güneş ışınlarının bulunduğunuz yerde en dikine dolayısıyla en etkili geldiği saatlerde güneşe çıkmamak en doğrusudur. Havanın bulutlu olması sizi yanıltmasın çünkü güneşin zararlı ışınları bulutları rahatça delip geçmektedir. Güneşi belki görmüyorsunuz ama emin olun, o sizi görüyor.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-342893969968948422010-10-16T13:51:00.000-07:002010-10-16T14:02:14.532-07:00Ter Kokusuna Bitkisel Çözüm<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_-5lEoDjTcRZ8In7Mx9090tY0odIvfsrQq1yRQVct3-3r5l3PrLlF9H3ZU_QJQuW9VvXcboeGQjBvwqzpYWDM3FyJMiH-QT6ECmRgJa4NpDPzkRZcdkPL1E-P-dGv1QYqcAeKCc7k1cA/s1600/httpgenelsaglikbilgilerimiz.blogspot.com.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 152px; height: 173px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_-5lEoDjTcRZ8In7Mx9090tY0odIvfsrQq1yRQVct3-3r5l3PrLlF9H3ZU_QJQuW9VvXcboeGQjBvwqzpYWDM3FyJMiH-QT6ECmRgJa4NpDPzkRZcdkPL1E-P-dGv1QYqcAeKCc7k1cA/s320/httpgenelsaglikbilgilerimiz.blogspot.com.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528752145718084338" border="0" /></a><br />Doğal bitkilerle istenmeyen vücut kokusunu önleyebilirsiniz. Çoğu vücut kokusunu gidericiler kokuyu gizlemeye, terlemeyi azaltmaya ve nemle dost olan bakterilerden cildi korumaya çalışır. Bununla beraber ter kokmaz, koltuk altlarında ve genital bölgelerde bulunan ter bezleri tarafından üretilen ter, protein ve yağlı mineraller yayar, kokuya neden olan bakterilerin gelişmesine böylelikle yardımcı olur.<br /><br />Deodorantlı sabunlarla yıkanmak ciltteki hemen hemen tüm bakterileri uzaklaştırır. Koku önleyiciler (antiperspirantlar) ve deodorantlar da etkilidir ancak koltuk altını tahriş edebilir. Karbonhidrat ya da mısır ununu terleyen bölgeleriniz için deneyebilirsiniz. Her iki toz da nemi emer ana antiperspirant değildir. Karbonat ortalama bir antiseptik ve koku gidericidir.<br /><br />Bakteri gibi, yiyeceklerde koku yapabilir; Soğan, sarımsak, balık, lifli yeşil yiyecekler gibi çinko içeren gıdalar koku yapabilir. Aşırı terleme, kimyasal dengesizlik gibi ciddil hastalıklar vücut kokusu yapabilir. Koku yapan hastalıklardan şüpheleniyorsanız doktora görünün.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Adaçayı:</span><br /><br />Bu bitki oldukça popüler bir ter önleyicidir. (antiperspirant). Adaçayı yağı, tentür ve çay poşetleri kolay bulunur. Tentür ile sulandırılmış yağı, yüz ve genital bölgeleriniz hariç terleyen bölgelerinize doğrudan sürün. Çay olarak da içebilir ya da terleyen bölgelerinizi bununla yıkayabilirsiniz. Hamile kadın lar çayını içmemeli ya da tentür kesinlikle kullanmamalı.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Çay ağacı yağı:</span><br /><br />Bu tarçın kokulu yağ, Avustralya’daki bir ‘Melaleuca alternifolia’ ağacından elde edilir. Terleyen bölgelerinize uygulayın. Yağ, ortalama bir antiseptik ve deodorant dermatit (deri yanığına) neden olabilir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-33098761479555139392010-09-12T12:39:00.000-07:002010-10-13T12:51:30.339-07:00Büyüme ve Gelişme<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQl5nKkIdOz1b-NNA4EpuSuYUY_cMVeeMsp_icU9PajirPQzyNy0Jm7kaDqwVk_0yxgZc-Ocfd-CEZYl9VCNsih8Dp99XwRWaJjzpfSPpgPTIZKVX1XJiJQRr_fm8afBX6c9ggd3g_oVxx/s1600/resim+yok.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 100px; height: 97px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQl5nKkIdOz1b-NNA4EpuSuYUY_cMVeeMsp_icU9PajirPQzyNy0Jm7kaDqwVk_0yxgZc-Ocfd-CEZYl9VCNsih8Dp99XwRWaJjzpfSPpgPTIZKVX1XJiJQRr_fm8afBX6c9ggd3g_oVxx/s320/resim+yok.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516114453505814850" border="0" /></a><br />İnsanlarda ve hayvanlarda vücud yapısının temelini teşkil eden hücreler da:ma ikiye bölünerek ayrılırlar ve böylece her bir hücreden iki ayrı ve yeni hücre meydana gelir. Bir süre sonra bu iki yeni hücreden her biri, ikiye bölünerek 4 hücre meydana gelmiş olur.<br />Hücrelerin bu şekilde devamlı ikiye bölünmeleri ve hücre sayısının artması ile insan vücudunda yer alan derinin, (kemiklerin, kasların, organlariın büyümeleri meydana gelir. Sonuç olarak da insan vücudunun büyümesi ve gelişmesi böylelikle ortaya çıkar.<br />Hücrelerin bölünmesi ve bir hücreden iki hücrenin meydana gelmesi olayı biyolojinin en önemli olaylarından sayılmaktadır. Buna tıp dilinde MİTOZ olayı denir. Bu ise basit bir olay olmaktan çok uzaktır.<blockquote></blockquote>Hücreler bir taraftan bölünür ve çoğalırken, diğer taraftan da yaşlanmış ve yaşama yeteneğini kaybetmiş hücreler ölürler ve çeşitli yollardan vücuttan dışarı atılırlar. Şu halde, doğa insan vücudunu oluşturan hücrelerin bir taraftan çoğalmasını, diğer taraftan da ölmeleri sonucu azalmasını ön görmüştür. (Aynen ağaçlarda gördüğümüz gibi. Bir taraftan yapraklar yaşam gücünü yitirir, sararıp dökülürler-konj diğer taraftan da taze yeşil yapraklar doğar ve gelişirler.) Demek oluyor ki, doğa yaşayan yaratıklarda iki güç arasında bir denge oluşturmuştur. Ancak, bu denge doğuştan ölünceye kadar yaşam boyu ayni düzeyde sürüp gitmemektedir, insanın yaşına ve çeşitli koşullara göre bu denge değişir.<br />özellikle ana rahminde ve doğumdan sonra takriben 25 yaşına kadar bu denge çoğalmadan yanadır. Bildiğiniz gibi bir kadının gebe kalabilmesi İçin ancak mikroskop ile görülebilen bîr erkek cinsiyet hücresinin bir kadın cinsiyet hücresi ile buluşması ve aşılaması gerekir. Aşılanmış ‘bir kadın yumurtası önce iki hücreye bölünür. Sonra her bir hücre tekrar ikiye bölünür. Birkaç gün sonra bu çdğ|ajan hücreler bir dut tanesi görünümü alır. Sonuç olarak, gözle görülemiye-cek kadar küçük olan aşılanmış kadın cinsiyet hücresinden (yumurtasından) 9 ay 10 gün sonra 3-4 kilo ağırlığında cinsiyeti belli, baş, kol ve bacakları ile tüm organ ve sistemlerin vücudunda bulunan bir yavru doğmaktadır. Bunun anlamı şudur: Hücreler görülmemiş bir hızla bölünüp sayıları çoğalmış, oysa ölen hücrelerin sayıları ise çok ardır ve sınırlıdır. Böylece, doğumdan sonra da takriben 25 yaşına kadar insan vücudu sürekli bir büyüme ve gelişme gösterir.<br />25 yaşından sonra denge değişir. Hücrelerde çoğalma oranında bir azalma görülür. Ço’ğplma mekanizması yavaşlar ve fakat durmaz. Cysa yaşamını kayıp eden ve ölen hücrelerin sayıla:rı ise çoğalır. Böylelikle insan vücudunda büyüme ve gelişme hemen hemen durur.<br />ileri yaşlarda ise denge yine değişir. Çoğalma çok azdır. Oysa hücrelerin yaşama olanaklarını kaybetme ve ölmeleri çoğajlır. Böylece Meri yaşlarda insanların zayıfladıkları ve hatta vücut yapılarında orantılı olarak bir küçülmenin yer aldığını görürüz.<br />Şu halde, hücrelerin bölünme ve çoğalmasını etkileyen çeşitli faktörler vardır: Hücrenin cinsi, görevi, bulunduğu yer, insanın yaşı, aoyaçekim, beslenme, iklim, meslek ve çevre etkileri gibi… Her ne kadar, genel olarak insan vücudunun temelini oluşturan hücrelerde:<br />Anne rahminde ve<br />25 yaşlarına kadar: Çoğalma çok ölümler az<br />25 . 60 yaş arası: Çoğalma ve ölümler takriben aynı oranda<br />60 yaşından sonra: Çoğalma az ölümler çok,<br />bir kural olmakla beraber, gerek çocuklarda ve gerekse yetişkinlerde bazı şartlar altında bu genel kural değişir, örneğin, bazı hastalıklarda özellikle uzun süren hastalıklarda veya uzun süren açlıkta hücreler bölünme ve çoğalma yeteneğini kayıp ederler.1 Bunun yanı sıra,hastalık, ateş ve vücuda girmiş mikropların etkinlikleri sonucu hücrelerin daha çabuk ölmeleri yer alır. Böylece, bir taraftan çoğalma azalırken diğer taraftan da hücrelerin erken ve zamansız ölümleri sonucu sayılarında azalma artar ve insanları zayıflatmış ve hatta bazan erimiş görürüz.<br />Kitabımızın birinci bölümünde, hücrelerin büyüklükleri ve şekilleri ne olursa olsun bu farklı görünüşlerine karşın, bütün hüorelem ortak bir temel yapı planına sahip oldukları kesindir demiştik. Ancak, erkek cinsel hücresi (sperma) ile kadın cinsel hücresi, yumurtası içinde bulunan çekirdeğin yapısı diğer hücreterinkinden değişiktir, kendilerine ve soyun sürekliliğini ssfğlama görevine öz, ayrı ve özel bir yapıya sahip olduklarını da belirtmiştik.<br />Şimdi, cinsiyet hücrelerinin çekirdek yapıları dışında diğer bir özelliklerinden söz etmek istivanız. Cinsivet hücreleri dışındaki tüm hücreler kendilerine öz belirli bir zamanda ikiye bölünürlerken, kadın veya erkeğe ait cinsiyet hücreleri ancak birbirlerini aşıladıktan sonra bölünürler ve çoğalmaya başlarlar. Aşılanmak olanağını bulmayan erkek veya kadın cinsiyet hücreleri bir süre yaşadıktan sonra ölürler ve bölünme çoğalma yer almaz. Şu halde, cinsel birleşmede kadın haznesine (Vaginasına) dökülen milyonlarca sperimlerden ancak bir tanesi kadın cinsiyet hücresini (yumurtasını) yaikalar ve aşılar, diğerleri ise bir iki gün içinde ölürler. Eğer bunlardan biri aşılama olanağını sağlayamaz ise o da ölüme mahkumdur. Aynı şekilde, kadın yumurtalığından çıkan yumurta bir iki gün içinde aşılanmaz ise bu hücre de ölüme gider.<br />Erkek cinsiyet hücresi (sperma) nın baş kısmı, dişi cinsiyet hücresi yumurtanın zarını delerek sitoplazmasiının içine girer ve çekirde’k ile birleşir. Bu olaya aşılanma veya döllenme diyoruz. Dişi cinsiyet hücresi aşılandıktan sonra ancak ikiye bölünür ve bunlardan her biri tekrar ikiye ayrılarak bölünür. Bu yer aldıktan sonra diğer tüm hücreler gibi çoğalmağa başlar.<br />Sonuç olarak, özetliyecek olursak insan vücudunda yer alan çeşitli cins hücreler büyüklükleri ve şekilleri dışında aynı yasaya uyarak ikiye bölünmek ve tekrar bölünmek suretiyle sayıları artar. Oluşturdukları organlar ve tüm vücut yapısı da büyür ve gelişir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-78041345713273461402010-09-12T12:38:00.000-07:002010-09-12T12:39:08.580-07:00Beslenmenin Kanser hastalığına Etkileri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHjyrOVha1JMTMY2KaCFZvV_95lPCGX-9jyjE2ea-3uFo1MLEiB0QiB41lO9KutJWz4lnzl72FY0PihITd7MSO0NfwuA7aghiwwe19T1hGT5VyAEYvErmC6LsmWUFgSP2OEd2caftuntEo/s1600/resim+yok.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 100px; height: 97px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHjyrOVha1JMTMY2KaCFZvV_95lPCGX-9jyjE2ea-3uFo1MLEiB0QiB41lO9KutJWz4lnzl72FY0PihITd7MSO0NfwuA7aghiwwe19T1hGT5VyAEYvErmC6LsmWUFgSP2OEd2caftuntEo/s320/resim+yok.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516113759159098322" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">BESLENME</span><br />Kanser hastalığı, bilindiği gibi normal fonksiyonu, büyüme ve çoğalma düzeni bozulmuş hücrelerden oluşur. Kanser, şimdiye kadar saydığımın ve daha da sayacağımız karsinojenler, derişik faktörler, iç ve dış etkenlerden oluşmaktadır. Bu görüş açısından konuya baktığımızda, yenilen ve içilen besin maddelerinin de bir kısmının sindirim yolunda bazı yerlerin hücrelerini de etkilemeleri ve kansere müsait bir zemin hazırlamaları normaldir. Kuşkusuz bu etki yenilen maddenin cinsine, hazırlanmasına, özelliğine, miktarına ve yenilme süresine bağlıdır. Çünkü, tüm meyve, sebze ve çeşitli hayvan etlerinin sindirimi aynı biçimde değildir. Bazılarının kolay bazılarının da güçtür.<br />Beslenmenin bu hastalığa nasıl etkili olduğunu bir iki örnek vererek açıklayalım: Dünyada en çok mide kanseri Japonlarda görülmektedir. A B. Devletlerinde ise, bu oranın takriben dörtte biri kadarı görülmektedir. Kalın bağırsak kanseri ise, dünyada en çok Çin’de görülmektedir. Japonlarda ise kalın bağırsak kanserinin görülme oranı A. B. Devletlerindekinden takriben altı da bir oranında yani çok daha seyrek olarak görülmektedir.<br /><br />Japonlar deniz mahsullerini, özellikle tütsülenmiş balık çok yerler. Ayrıca kendilerine öz yemekleri vardır. Japonya’dan A. B. Deyletlerine göç etmiş göçmenlerde yıllar sonra, mide kanserimin Amerikalılar oranına düştüğü saptanmıştır. Diğer taraftan Japonlar’da görülen kalın bağırsak kanserinin oranı ise Amerikalılarınki oranına çıkmıştır zamanla. Amerikan mutfağı ve beslenme şekli çok değişiktir, Japonlarınkine nazaran, ingiltere’de ise beslenme Amerikalılara benzer. Bu nedenle, Amerika gibi ingiltere’de de mide kanseri çok az, kalın bağırsak kanseri çok daha fazla görülmektedir. Bu kanserlerin her iki ülke de görülme oranları birbirlerine yakındır.<br />Literatürde yer alan ve beslenme ile ilgili bir örnek daha vermek isteriz. Amerikalılarda ve ingilizlerde kalın bağırsak kanserinin sık görülmesi, fazla miktarda ve sürekli yenen yağlı sığır etinin, neden olduğu ileri sürülmektedir. Bu görüş açısından (baktığımızda, ingilizlerden yüzde 20 daha fazla sigar eti tüketen iskoçlarda ise, bu hastalığa yakalananların sayıları çok daha yüksektir ingilizlere oranla.<br /><br />Gerçekten sindirim sistemi (özellikle mide ve kalın bağırsak)kanserleri son yıllarda üzerinde durulan kanserler arasındadır- Besinlerin yapıları itibariyle bir çok elementleri, fermentleri ve şimik maddeleri kapsarlar. Bunlardan bir kısmı yapıları dışında, pişirme şekli, besinlerin saklanma şekli fazla sıcak veya soğuk yenmeleri ve ayrıca lezzet, koku sağlamak için yemeklere çeşitli kardallar, acılar vesaire gibi ilâveler sonunda, aslında pek zararlı olmayan elementlerden, fermentlerden ve şimik maddelerden bir kısmı bu uygulamalar sırasında karsinojene çevrilebilmektedirler.<br /><br />Sindirim kanserlerinin kalkınmış, ileri ve zengin batı ülkelerinde daha sık görülmelerinin, bugün kabul edilen nedeni beslenıme teklidir. Buralarda, meyve ve sebze gibi kalın bağırsaklarda posa bırakan yiyeceklerin az yenilmesi, buna karşılık hayvansal proteinlerinin ve özellikle yağlı sığır etinin, diğer yağların fazla miktarda yenmeleri özellikle kalın bağırsak kanserlerine sebep olmaktadır. Ayrıca, sindirim sistemine aşırı ve kuvvetli alkol alınması bu sebepleri güçlendirmektedir.<br />Beslenmenin (yiyeceklerin) dışında, içilen su ve değişik sıvıların da bazan zararlı maddeler kapsadığı bir gerçektir. Bu husus ülkemiz dışında bazı dış ülkelerde gösterilmiştir, örneğin, Almanya’da içilen bazı sularda fazla derecede arsenik bulunduğu saptanmıştır. İçme sularının dışında, hergün sayıları artan çeşitli renk ve tadlardaki serinletici içecekler arasında en emini saf meyve sularıdır. Renk ve tad verici şimik maddelerin zararı, bu maddelerin içeceklerdeki miktarına ve bunların içilen miktarına ve sürekliliğine bağlıdır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-23051108176551946622010-09-12T12:34:00.000-07:002010-09-12T12:36:20.565-07:00Doğuştan Kalp Hastalıkları<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEind1p00Xte0EbKlJYJ_DbL56FqkeHb9h8AN4C_PKIsrBHFIQMY7OmOFaPFvKksbvbIiIvXJ2r7hQFhGnKxJDpc_zmrCz_rPktS4ibFip215xrYH3ODpz-qr2kvpnNlw4Ekp7ugnRoQE0KZ/s1600/resim+yok.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 100px; height: 97px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEind1p00Xte0EbKlJYJ_DbL56FqkeHb9h8AN4C_PKIsrBHFIQMY7OmOFaPFvKksbvbIiIvXJ2r7hQFhGnKxJDpc_zmrCz_rPktS4ibFip215xrYH3ODpz-qr2kvpnNlw4Ekp7ugnRoQE0KZ/s320/resim+yok.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516112942250871282" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">Doğuştan kalp hastalıkları</span><br /><span style="font-weight: bold;">3 tanedir:</span><br />— akciğer atardamar kapağı darlığı;<br />— karıncıklar ve kulakçıklararası bölme açıklıkları;<br />— atardamar kanalının kapanmamış olması.<br />Sağ kalp kapak hastalıkları<br />Bunlar akciğer atardamar kapakçıkları ve üçlü kapak hastalıklarıdır.<br /><br />Sınıflandırma: Toplardamarların topladığı kan, büyük toplardamar gövdeleri tarafından (üst ve alt ana toplardamarlar) kalbin sağ kulakçık bölümüne getirilir. Burada üçlü kapaktan sağ karıncığa geçer ve akciğer atardamarı deliğinden akciğer atardamarına pompalanır. Böylece ciğere ulaşan kan, oksijenle yüklenip «kırmızı kan» haline gelir ve akciğer toplardamarlarından sol kulakçığa gider. Orada, ikili kapak deliğinden sol karıncığa geçer. Sol karıncık, bu kanı büyük dolaşım şebekesine pompalar (atardamar kanı). Kan, önce aorttan (aort kapa-ğıyla sol karıncıktan ayrılan ilk atardamar gövdesi) geçer. Kalbin boşluk ve bölmelerinin başlıca atar ve toplardamar gövdelerinin oluşması sırasında, çok sayıda oluşum bozukluğu ortaya çıkabilir. Bu bozukluklar gebelik sırasında (bazen annede kızamıkçık hastalığı gibi belirli nedenlere bağlı olarak) ya da doğum sırasında (ilk soluk alma, dolaşım sisteminde önemli değişiklikler yapar) ortaya çıkar.<br /><br />Kalp hastalıkları tiplerine göre sınıflandırılabilir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Darlıklar: Birkaç çeşittir:</span><br /><br />— akciğer atardamar darlığı (sağ karıncık çıkış yolunda, akciğer atardamarı kapağında ya da akciğer atardamarının dallarında görülen darlık);<br /><br />— aort kapağı darlığı ya da göğü? aortunun yerel darlığı;<br /><br />— kulakçıklar-karıncıklararası kapakların darlıkları.<br /><br />Sağ kalp-sol kalp arası anormal ilişkiler: Kalbin çeşitli boşlukları ile atardamar ve toplardamar gövdeleri arasındaki anormal ilişkiler, atardamar kanı ile toplardamar kanının birbirine karışmasına neden olur. Sözkonusu anormalliklerin nedenleri şunlardır:<br /><br />— atardamar kanalının kapanmamış olması<br /><br />(akciğer atardamarı ile aort arasında ilişki);<br /><br />— kulakçıklar arasında ilişki (delik) bulunması;<br /><br />— karıncıklar arasında ilişki (delik ya da bölme açıklığı) bulunması;<br /><br />— ortak bir atrium-karıncık kanalı bulunması;<br /><br />— daha ender olarak da, sol karıncık ile sağ kulakçık arasında ya da aort ile akciğer atardamarı arasında ilişki bulunması.<br /><br />İlerisinde yeralan bir engelle birlikte anormal ilişkiler, atardamar kanı ile toplardamar kanının birbirine karışmasına (soldan sağa geçiş) neden olur (mavi hastalıklar).<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Çeşitli engellere raslanabilir:</span><br /><br />— akciğer atardamarı darlığı engeli (karıncıklar arasında bir ilişkiyle birlikteyse «Fallot dörtlüsü», kulakçıklar arasında bir ilişkiyle birlikteyse «Fallot üçlüsü» diye nitelenir);<br /><br />— kulakçıklararası ilişkiyle birlikte üçlü kapak engeli (üçlü kapak deliğinin kapalı kalması, Ebstein hastalığı);<br /><br />— kulakçıklar ya da karmcıklararası ilişkiyle birlikte akciğer atardamarcığı darlığı (Eisenmerger hastalığı).<br /><br />Bölmeler hiç yoksa ya da kötü oluşmuşsa, atardamar ve toplardamar kanlarının karışması her iki yönde olur-.<br /><br />— kalpten aort ve akciğer atardamarı yerine tek ve büyük bir damar gövdesi çıkar (truncus arteriosus = ortak atardamar kanalı);<br /><br />— büyük damarlar yer değiştirmiştir (transpo-zisyon): Aort sağ karıncıktan, akciğer atardamarı sol karıncıktan çıkar; tek karıncık;<br /><br />— karıncıklar yer değiştirmiştir, Taussig – Bing hastalığı, çift çıkışlı sağ karıncık.<br /><br />Doğuştan olan öteki kalp ve damar anormallikleri: Yukarda sayılanlar dışında, 4 çeşit anormallik daha vardır:<br /><br />— kalbin normal yerinde olmaması (situs in-versus), yani sağda yeralması (dekstrokardi);<br /><br />— atardamarlar ve toplardamarlar arasında ilişkiler (kısa devreler);<br /><br />— aorttan çıkan çeşitli atardamarlarda anormallikler;<br /><br />— engel oluşturmayan kapak anormallikleri (aortun 2 kapaklı olması, ikili kapak ya da aort yetmezliği).<br /><br />Teşhis: Hekim, kalp üfürümünün farkına genellikle, sistemli bir muayene sırasında ya da bir başka hastalık nedeniyle muayene sırasında varır. Bu durumda iki noktaya dikkat etmek gerekir:<br /><br />— çoğunlukla kalp üfürümü doğuştan değildir; az ya da çok geç farkına varılması, daha önceki dinlemelerin kötü olduğu anlamına gelmez;<br /><br />— kalp üfürümü her zaman kalp hastalığı anlamına da gelmez, «işlevsel» denen türden yalın bir üfürüm de sözkonusu olabilir (gerek kalp atışlarının hızlanması, gerekse çocuğun beden biçimi, sözgelimi göğüs kafesinin dar olması nedeniyle).<br /><br />Bu nedenle, gereksiz yere korkuya kapılmak-tansa, çocuğu birkaç gün sonra yeniden hekime götürmek ya da bir kalp uzmanına danışmak daha doğru olur.<br /><br />Ayrıca, çocukta beden ve kilo gelişmesinin duraklaması, morarma (mukozalar, dudaklar, deri, özellikle de tırnaklar), çabuk yorulma, beklenmedik bir kalp yetmezliği ya da benzeri başka olaylar, bir kalp oluşum bozukluğu araştırmayı gerektirir.<br /><br />İhtilatlar: Enfeksiyon, bütün çocuklar için tehlikelidir. Enfeksiyon durumunda çeşitli tehlikeler sözkonusu olabilir:<br /><br />— atardamar kanları toplardamar kanlarına karışan (sol-sağ geçişli) çocuklarda bronş-akciğer enfeksiyonu;<br /><br />— toplardamar kanları atardamar kanlarına karışan (sağ-sol ya da ters geçişli) çocuklarda (mavi hastalık) beyin apsesi;<br /><br />— kulakçıklar arasında bölme açıklığı dışında. Osler’in kalp içriarı iltihabı.<br /><br />Su yitimi de ciddi bir tehlikedir; bazı çocuklarda zaten fazla yüksek olan kan ağdalılığını (özellikle mavi hastalıklı çocuklarda) daha da artırarak, beyinde damar tıkanmalarına yolaçabilir. Bu nedenle, sağlık koruma kurallarına kesinlikle uymak, özellikle de kalp hastası süt çocuklarının kakalarını denetlemek, ateş yükselmelerini önlemek, çocuğu aşırı sıcakta bırakmamak ve su içmek istediğinde engel olmamak gerekir.<br /><br />Ayrıca, bütün doğuştan kalp hastalıklarının normal evriminde kalp yetmezliği de yeraldığın-dan, çocuk düzenli olarak uzman denetiminde olmalıdır.<br /><br />Tedavi: Küçük çocuğa bazıları güç olan tamamlayıcı incelemeler uygulamak gerekip gerekmediğine, kalp uzmanı karar verir. Cerrahi girişim gerekliliğine ve zamanına karar verecek olan da odur. Tıp dalındaki en büyük değişikliklerin, özellikle İkinci Dünya savaşından bu yana, doğuştan kalp hastalıkları alanında gerçekleştiğini unutmamak gerekir.<br /><br />Bu gelişmeler, günden güne karmaşıklaşan (ve 1950′den önce varlığı bile bilinmeyen hastalıkların teşhisine olanak veren) araştırma tekniklerinin bulunması ve günden güne daha gözüpek cerrahi girişim denemeleri sayesinde gerçekleşmiştir.<br /><br />Bir uzmana göre, «çocuğu tehdit, eden üç telr-like: Enfeksiyon, su yitimi ve… çevresindekilerin kötümserliğidir». Gerçi, ana-babanm, çocuklarının hastalığı karşısında korkmaları doğaldır; ama, bu korkudan kaynaklanan ve çevredeki kişiler tarafından da büsbütün abartılan «çocuğun üstüne aşırı biçimde kol-kanat germe eğilimi» zararlıdır.<br /><br />Bu nedenle çocuğu gereksiz yasaklamaların boyunduruğundan kurtarmak ve normal ya da normale yakm bir yaşam sürmesine olanak vermek gerekir.<br /><br />Kalp hastalıkları, aşıların yararlanılmasını gerektirmez. Tersine, aşıların elden geldiğince erken yapılmalarını gerektirir.<br /><br />Kuşpalazı, tetanos, çiçek, verem ve çocuk felci aşılarına kalp hastası çocuklar, öteki çocuklar kadar iyi katlanırlar. Yalnızca ciddi bir kalp yetmezliği, aşıların geciktirilmesini gerektirebilir.<br /><br />Bu durumda da, boğmaca ve kızamık aşıları tehlikesiz ve mutlaka gereklidir.<br /><br />Hasta çocuğun yetiştirilmesi elden geldiğince normale yakm olmalıdır. Sözgelimi, topluca oynanan oyunları toptan yasaklamamak gerekir; yalnızca hekim, bazı oyunları yasaklayabilir.<br /><br />Çocuğun okulu çok uzaksa, ders saatleri çok uzunsa ya da havalar çok soğuksa bazı düzenlemeler gerekli olabilir.<br /><br />Bronş iltihapları (bazı kalp hastası çocuklarda sık raslanır), çok soğuk havaların neden olduğu ya da artırdığı kırıklıklar, zaman zaman hastaneye kaldırılma gereği, «mavi çocuklar»ın okula, öteki çocuklar kadar düzenli gitmelerini önler; ama, ana.-babaların sorumluluktan kurtulmak için çoğunlukla okul yöneticilerince de desteklenen çocuğu evde tutma eğilimleri, dizginlenmelidir.<br /><br />Bu çocukların beden eğitimi derslerine katılmamaları kesin bir kural değildir; tersine, çocuğun olanaklarına uyarlanmış, ölçülü beden etkinlikleri yararlıdır.<br /><br />Çocuk, yetenekleri dışında kalan çabalara itil-memeli (spor yarışmalarına katılması yasaktır), ama gerek tedaviden önce, gerekse sonra, kalp karıncıkları ya da kulakçıkları arasında küçük bir delik bulunduğu için her türlü beden çabasından uzak tutulmamalıdır. Çünkü, bu durumda omurga biçim bozukluğu, çarpıntı, solunum yetmezliği, hattâ şişmanlıkla karşılaşılabilir. Oysa, hastalığı hiç bilinmese ve çocuk, çok yoğun olanlar dışında ölçülü beden çabalarından alıkonmasa, bu tür sakıncalar ortaya çıkmaz.<br /><br />Çoğunlukla bu çocukların çevresinde, hastalık durumlarının her zaman gerektirmediği bir kaygı havası yaratılır; bu durum da çocuğun ruh sağlığınıda böylelikle etkiler.<br /><br />Oynamaları, koşmaları, bisiklete binmeleri, yüzmeleri ya da dağa çıkmaları (hele hiç bir yakınmaları yoksa, kalpleri normal hacimdeyse ve yetmezlik belirtisi göstermiyorsa) engellenmemelidir.<br /><br />Genel olarak, deniz düzeyinden 1500 m’den yüksek yerlerden ve fazla sıcak iklimlerden kaçınman gerekir.<br /><br />Sonuçlarsak, her şey kalp hastalığının tipine ve ciddiliğine bağlıdır ve gerekli değerlendirmeler, çocuğu yakından izleyen ve günü gününe dosyasını tutan hekimin görevidir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-15229885876177284072010-09-12T12:21:00.000-07:002010-09-12T12:34:26.419-07:00Yeni Doğum İçin Aile Bireylerinin Düşünceleri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikbW99mbSOJahNkHwlOSv7AuU5B4QwOqTfVttJhYIyQAqCmr2GVxXwt1R8yC8y8TkKfQ9Gjs6dF9Y6t-8iEMPf0h6zpAF3jz5LPskKnEjjYqICcXG7BWcXaEV0DRbLC17sjSTNXZojG0og/s1600/Yeni-Do%C4%9Fum-%C4%B0%C3%A7in-Aile.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 209px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikbW99mbSOJahNkHwlOSv7AuU5B4QwOqTfVttJhYIyQAqCmr2GVxXwt1R8yC8y8TkKfQ9Gjs6dF9Y6t-8iEMPf0h6zpAF3jz5LPskKnEjjYqICcXG7BWcXaEV0DRbLC17sjSTNXZojG0og/s320/Yeni-Do%C4%9Fum-%C4%B0%C3%A7in-Aile.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516112370184437682" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">AİLE ÜYELERİNİN TUTUMU</span><br /><br />Aile bireyleri doğumu değişik biçimlerde algılarlar.<br /><br />Anne, hafifleyeceğini düşünerek bir miktar rahatlar; son aylar geçmek bilmez ve yorucudur. Gebelik kadının bedenini de, ruhsal yaşamyıı da değiştirir; kadın eski görünümüne kavuşmayı özler.<br /><br />Ama bu arada doğumdan korkmaktadır da. Doğuma kendini ne kadar iyi hazırlamış olursa olsun, acı duyma korkusu, iyi sonuçlanmamış doğumlarla ilgili işittikleriyle birlikte aklını kurcalar.<br /><br />Doğum için ruhsal hazırlığı tamam değilse, korkuya kapıldığı ve sırf bu yüzden normal olarak gidebilecek bir doğumu güçleştirdiği olur.<br /><br />Çocuğun normal olup olmayacağı da kadın için bir kaygı kaynağıdır. Bu nedenle ister doğumevi, ister özel klinik, isterse hastane olsun, doğumun yapılacağı yerde hoş ve rahat bir hava esmesi gereklidir. Genç kadını hızla rahatlatmak ve kendini güven içinde hissetmesini sağlayarak korkusunu azaltmak gerekir.<br /><br />Doğum tamamlanıp korkular ortadan kalktıktan sonra anne, sevinçle bebeğine bakarken her şeyi unutur. İsteyerek gebe kalmış ya da gebeliğini kolaylıkla kabul etmişse, gebelik bir kadının kadınlığını tam anlamıyla geliştiren bir ruhsal zenginleşme kaynağıdır.<br /><span style="font-weight: bold;">Yeni Doğum İçin Aile</span><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kardeşlerin tepkisi</span><br /><br />Biraz duygulu bir çocuk için, yeni gelen kardeş büyük bir coşku kaynağıdır.<br /><br />Ağabey ya da abla, doğumu, tanıdığı herkese ve okula gidiyorsa, arkadaşlarına büyük bir sevinçle haber verir.<br />Bebekle aynı. cinstense, kendini bu yeni gelene oranla üstün görür.<br /><br />Karşı cinsten bir bebek karşısında ise, abla ya da ağabey, her bilinmeyen şey karşısında duyulan kaygıyı duyar.<br />Gelen, tam olarak beklediği cinsten bir bebek olmayıp onu biraz şaşırtsa bile, çocuk pek aldırmaz buna. Düş gücü sayesinde yeni bebeği olduğundan farklı, hattâ kendisi gibi görme eğilimindedir. Doğumevindeki annesiyle telefonda konuşan 3 yaşındaki küçük kız gibi o da: «Kardeşimi ver anne, onunla da konuşacağım!» derse, buna şaşmamak gerekir. Abla( ya da ağabey daha büyükse şaşkınlık ve kaygı fazla şiddetli olmaz; hele evde zaten birkaç kardeşseler, daha da zayıflar.<br /><br />Çocuklar, kendileri açısından sakıncalarını bilmekle birlikte, bu önemli haberi öğrenmekten ve yaymaktan sevinç duyarlar. Kuşkusuz en başta gelen sakınca, annelerinden on gün kadar uzak kalmalarıdır.<br /><br />Çok duyarlı ve çekingen çocuklarda, yeni bir kardeşin doğması, büyük ölçüde rahatsız edici bir etken olabilir. Bazen de ana-baba, annenin doğumevinde kalacağı süre için, çocuğu başka yere gönderirler. Yakın ilgi görüp şımartılacağı için, aile içinde bu pek önemli değildir; ama yabancı bir yere, sözgelimi aile dostlarından birinin evine gönderiliyorsa, babası akşamları gelip onu alsa bile, bu geçici uzaklaşmayı «papucunun dama atılması» biçiminde yorumlayıp, bir süre rahatsız olabilir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-75319212108989335872010-09-12T12:16:00.000-07:002010-09-12T12:21:00.294-07:00Bebeğin İlk Dişlerin Çıkması<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB14GBjNO2x2-ckDHrXhLDHw8E7IC1TYYLUU6V_1JaNRxRBSCZMA7zrPU9oeXQ6Rn2aVdE0qMbjowgHh5n8XXaqTIYQE3L3Zggi8EpTA-1-iJKSZhAyvbnPHWWC52oDSNIcLkWGRlqMIEZ/s1600/bebegin-ilk-disleri.gif"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 250px; height: 235px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB14GBjNO2x2-ckDHrXhLDHw8E7IC1TYYLUU6V_1JaNRxRBSCZMA7zrPU9oeXQ6Rn2aVdE0qMbjowgHh5n8XXaqTIYQE3L3Zggi8EpTA-1-iJKSZhAyvbnPHWWC52oDSNIcLkWGRlqMIEZ/s320/bebegin-ilk-disleri.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516108987918063586" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">DİŞ ÇIKARMA</span><br /><br />Anne, bebeğinin ilk dişini çıkarmasını sabırsızlıkla bekler. Gecikme olursa kaygıya kapılır.<br /><br />Çocuğun büyümesiyle ilgili cetvellerde olduğu gibi, burada da ortalama değerler sözkonusu edilemez.<br /><br />İlk dişlerinin 13 aylıkken çıkmasına karşın gecikmeyi hızla kapatan çocuklar görülmüştür.<br /><br />İlk dişlenmede 20 diş vardır; toplam 48 kesici, 8 ön azı ve 4 köpekdişi çıkar:<br /><br />— 6 vede 12 ay arasında: 2 alt orta kesici, 2 üst orta kesici, 2 alt yan kesici, 2 üst yan kesici;<br /><br />— 12-16 ay arasında: 2 alt ön azı, 2 üst ön azı;<br /><br />— 18-20 ay arasında: 2 alt köpekdişi, 2 üst köpekdişi;<br /><br />— 24 vede 30 ay arasında: 2 alt ön azı, 2 üst ön azı.<br /><br />Dişlerin patlamasına paralel olarak gelişen pek çok rahatsızlığı, anneler bu nedene bağlar. Çocuğun ağlaması, huzursuz olması gibi bazı belirtiler gerçekten dişlerin çıkışma bağlı olmakla birlikte, bu konuda pek umursamazlık göstermemek gerekir. Bebek canı yanıyormuş izlenimi veriyorsa, rahatlatıcı bir fitil vermekle yetinilebilir; ama, yüksek ateş, çok anormal sindirim bozuklukları ya da önemli bir burun-boğaz iltihabında, hekime başvurmak yeğ tutulmalıdır.<br />bebegin ilk disleri<br /><br /><br />Çocukların, yürüme denemeleri sırasında yüzüstü düşerek bir dişlerini kırdıkları olur. Dişin kalan parçası çok dayanıksızdır, gözetilmesi gerekir.<br /><br />Kırık, dişeti düzeyindeyse, önce gazlı bez ya da pamukla bastırılarak kanama durdurulur ve çocuk dişçiye götürülür. Genellikle, ikinci dişlenmeyi beklemek tek çare olacaktır.<br /><br />Kırık diş yerinden oynamışsa, dişçinin bunu çıkarması gerekebilir. Bağlantı sağlamsa, oynamanın bir süre sonra durması ve dişin yeniden hareketsizleşmesi beklenebilir.<br /><br />Fizyolojik olsun ya da olmasın öğütlenmez; çünkü gereksizdir.<br /><br />Üstelik, pis olduğu için burun-boğaz iltihaplarına yolaçar; anne de, mendili ya da önlüğü ile silerek yeniden çocuğun ağzına verir ya da kendisi yalayıp temizler (!). Bu davranışlar, çocuğa mikrop kaptırmak için birebirdir. Burun-boğaz iltihaplarının ve mikrop kökenli ishalin altında, bu davranışları aramak gerekir.<br /><br />Üstelik, çocuk saatlerce emip duracağı için hava da yutar.<br /><br />Gerçi emzik çocuğun uslu durmasını sağlayabilir. Ama, «emip durduğu sürece kimseyi rahatsız etmiyor!» diye düşünmek yanlıştır.<br /><br />Ayrıca, emzik kötü bir alışkanlığa yolaçar; kolay kolay vazgeçilemez. 3 yaşma gelmiş çocuğun hâlâ ağzında emip durduğu bir şeyle dolaştığı görülür.<br /><br />Bazıları, emecek bir şey bulamayan çocuğur başparmağını emeceğini, bunun dişleri çarpıltaca-ğını, zaten biberonların da dişleri çarpılttığını söylerler. Oysa, çocuk ellerini kullandığı için, başparmağını o kadar sık ememez; ayrıca, elleri sık sık yıkanmaktadır. Bir çocuğa ellerini yıkaması öğretilir, ama, biberonunu yıkaması öğretilmez.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-57456549021793186302010-09-12T12:15:00.000-07:002010-09-12T12:16:24.411-07:00Yeni Doğmuş Bebeklerin Solunum Yolları<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT-rzA_xb6b9Nw1V-D8ESkFpg6Y4lgUNLO0gEszwqy-jbafOmlj5-tt16Sd-GeaayvskX0S3QUrUMnMXO9otOvHy9xaw0m2jc5XOQe5pW7xzJSZmQlo-p1WTp9cctEfrzwdXtUxH3ZfAZ2/s1600/bebe%C4%9Fin-solunum-yollar%C4%B1.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 247px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT-rzA_xb6b9Nw1V-D8ESkFpg6Y4lgUNLO0gEszwqy-jbafOmlj5-tt16Sd-GeaayvskX0S3QUrUMnMXO9otOvHy9xaw0m2jc5XOQe5pW7xzJSZmQlo-p1WTp9cctEfrzwdXtUxH3ZfAZ2/s320/bebe%C4%9Fin-solunum-yollar%C4%B1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516107593637883026" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ağzın ve boğazın durumu</span><br /><br />Solunum yolları pek çok ve çeşitli enfeksiyonlara uğrayabilir:<br /><br />— yeni doğmuş bebeklerin ve süt çocuklarının ağzı, özenli bir gözetim gerektirir: Geçmeyen küçük beyaz noktacıklar pamukçuk işaretidir; çocuğun iştahı da azalır;<br /><br />— sık sık, özellikle kışın mikrop kapan burun da temizlenmeli ve bakımı iyi yapılmalıdır. Süt çocuğu, zamanının büyük bölümünü yatarak geçirdiğinden, burun enfeksiyonları kulaklarına ve sindirim sistemine de sıçrayabilir; bebek rahat soluk alamaz, gözleri kızarır ve yaşlanır; bulaşıcı bir hastalıktan korkulur;<br /><br />— enfeksiyon boğaza yerleşmiş olabilir. Bakıldığında, boğazın kızarmış olduğu ve arka tarafında burundan inen mukozalar görülür. Çocuk içtiğini güçlükle yutar, zaten içmek de istemez; soluk almakta az ya da çok güçlük çeker; hekim muayenesi gereklidir.bebeğin solunum yolları<br /><br />Birkaç gün süren bir burun-boğaz enfeksiyonundan sonra çok önemli bir solunum güçlüğü (soluk darlığı), karnın üst bölgesinde göğüs kafesi altında soluk alma sırasında içeriye çekilme ve boğuk bir öksürük görülebilir. Bütün bunlar, ciddileşme tehlikesi gösteren ve acil tedavi gerektiren bir gırtlak iltihabının ilk belirtileridir.<br />Kakanın durumuHerhangi bir değişiklik, sindirim sistemi kökenli olabileceği gibi bir iltihaba bağlı da olabileceğinden, çok önemlidir.<br />Kakanın yumuşamasıyla birlikte kusma, anneyi hemen hekime başvurmaya yöneltmelidir. Kaka, çok kötü kokulu, köpüklü, bazen sıvı kıvamdadır; âdeta fışkırır ve kendiliğinden gelir.<br /><br />Bebeğin görünüşü de değişir: Acı çeker gibidir; mama yemesi ile kusması arasında pek az zaman geçer. Durum birkaç saat içinde son derece ciddileşebilir. Sözkonusu hastalık 20 vede 50 yıl öncesine kadar çoğunlukla ölümle sonuçlanan zehirlenmedir (merkezi sinir sistemi bozukluklarıyla birlikte ciddi ishal). Özellikle yaz mevsiminde olmakla birlikte kışın da görülebilir.<br /><br />Mutlaka hekime başvurmayı gerektiren bir başka kusma – kaka belirtisi daha vardır. Bu ikincide, kaka, miktarının çokluğu ve kokusuyla dikkati çeker; sıvı halde değildir; sıkı ve yapışkandır. Sık sık, nöbet halinde öksürük görülür. Bu belirtiler pankreas kökenlidir. Teşhisin doğrulanması için hastanede tıbbi muayene gereklidir. .<br /><br />Bunun tersi bir durum olan ve bazen günlerce sürebilen kabızlık da, çocuk büyük olsa bile, doktora bildirilmelidir. Karın gergindir, arasıra apansızın gelen ishaller görülür; kısa süreli olan bu ishallerin yerini yeniden kabızlık alır. Nedeni, barsakta bir oluşum bozukluğu olabilir. Yukardaki son iki belirtiler topluluğundan burada sözetmekten amacımız, süt çocuğundaki ya da küçük çocuktaki bütün barsak bozukluklarının, (ilk belirtiler çocuğun genel durumunu etkileyecek nitelikte olmasa bile) üstünde durmak gerektiğini anlatmaktır.<br /><br />Çocuğun kakasını denetlemek her zaman yararlıdır. Kakada genellikle iğnekurtları familyasından küçük beyaz kurtlara Taşlanabilir. Kurt bulunması ayrıca sinirlilik, sancı tipinde karm ağrıları, genellikle geceleri duyulan makat kaşıntısı gibi belirtiler de verebilir. 15 gün ara ile 1 doz müshil verilmesi etkili olur- Zamanında tedavi edilirse tehlikeli değildir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Başka belirti olmaksızın kusma</span><br /><br />Çeşitli nedenlerden ileri gelebilir ve anneyi korkutur. Genellikle çocuk üç haftalık olduktan sonra ortaya çıkar ve gündüz, karnı aç süt çocuklarında daha artar. Mamanın sonuna doğru ya da mamadan hemen sonra görülür. Mide kapısı darlığını düşündürür.<br /><br />Bazen 1 yaşından büyük çocukta, ön belirtiler olmadan ya da pek az ön belirtiyle apansız kusmalar görülür. Kuvvetli bir ekşi koku varsa ve sidikte yoğunlaşma izleniyorsa, aseton işemeye (asetonüri) bağlı kusmalar akla gelmelidir. İyi tedavi edilirlerse tehlikeli değillerdir.<br /><br />Kusmalar, beslenme rejiminin ve bazı besinleri bünyenin kaldırmamasınm sonucu da olabilir.<br /><br />Bebek süt rejimindeyse, hekim çeşitli sütleri denedikten sonra, bebeğin bünyesinin süt kaldırmadığına karar verebilir.<br /><br />Yumurta da, yedikten yaklaşık 2 saat sonra fışkırma tipinde kusma yapabilir. Çocuğa birçok kez yumurta yedirdikten sonra hep aynı tepki görülmüşse, yumurta vermekten vazgeçilmelidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Döküntüler</span><br /><br />Döküntüler genellikle, bulaşıcı hastalıkları akla getirir. Oysa bulaşıcı hastalıkların çocuk 5 aylık olmadan önce görülmesine çok ender raslanır.<br /><br />Çocuk her an mikrop alabilir; çevrede okul çağında çocuklar bulunması ve eve gelen komşu çocukların sonradan hastalığa yakalanması, bebeğin hırçmlaşıp burnunun akmaya ve gözlerinin parlamaya başlaması gibi ön belirtilerden sonra, teşhise yön verici olgulardır.<br /><br />Süt çocuklarında başka döküntüler de görülebilir (bir başka çocuktan alınan mikroplara bağlı olanların dışında)<br /><br />— impetigo (çakmak hastalığı), yerde emekleyerek hareket etmeye başlayan bebeklerde sık görülen bir rahatsızlıktır: Kırmızı sivilceler biçiminde ortaya çıkar; sivilceler kabarır, sarımsı renkli ve kalın kabuklar oluşturarak hızla yayılır (sürekli sürtünmeler de yayılmayı kolaylaştırır). Öteki çocuklara, hattâ yetişkinlere bulaşmasına oldukça sık raslanır. Bulaşma, oyuncak ve çamaşırlar yoluyla olduğundan, temizliğe büyük özen göstermek- gerekir;<br /><br />— kabaetlerde görülen döküntüler (pişik), alt bölümü sertleşmiş iri sivilceler biçimindedir; temizlik kurallarına gereğince uyulmamasının sonucudur;<br /><br />— kurdeşen, 3 yaşından küçük çocuklarda pek görülmez; buna karşılık prurigoya (kaşıntılı bir deri hastalığı) daha sık raslanır.- Nöbetler halinde ilerleyen ve bazen haftalarca sürebilen, şiddetli kaşıntılar yapan bir döküntüdür. Kabarcık ya da kesecik biçimli sivilcelerin oluşturduğu kahverengi kabuklar düştüğünde, yerlerinde iz kalır. Bu hastalık, suçiçeğine benzemekle birlikte ayırdedil-mesi kolaydır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ağrılı bir bölgenin ortaya çıkması</span><br /><br />Küçük çocuk pek az konuşabildiğinden ya da hiç konuşamadığından, neresinin ağrıdığını açıkça belirtemez. Ağrının yerini arayıp bulmak ana-babaya düşer.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kulak</span><br /><br />Kulak iltihapları, kulaklarda sık sık ağrıya neden olur. Bunlar genellikle, bir burun-boğaz iltihabının orta kulağı mikroplandırması sonucu ortaya çıkarlar; yatar durumda bulunmak hastalığın yayılmasını kolaylaştırır. Süt çocuğu sık sık başını yastığa sürter, ağlar ve acı çektiğini belli eder; ateş, fışkırma halinde kusmalar ya da ishal gibi belirtiler de görülebilir. Sürekli oturabilen ya da ayakta durabilen çocuklarda, kulak iltihabına daha az raslanır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Boğaz</span><br /><br />Bebek, aç ya da susuz olduğu halde yemek ya da içmek istemiyorsa, anjin türünden bir yutak iltihabı sözkonusu olabilir: Ateş yüksek, boğaz kızarmış ve ağrılıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kollar</span><br /><br />Bazen az ya da çok işlev yitimiyle birlikte kollarda şiddetli ağrılar görülür. Bu bir büyüğün, çocuğun merdiven çıkmasına ya da inmesine, paltosunu çabucak giymesine «yardım» amacıyla kolunu dikkatsizce çekmesi sonucudur.<br /><br />Bazı çocuklarda hiç bir şey olmaz, bazısında ise eklemlerden biri, bu davranışlar sonucunda (omuz ya da dirsek düzeyinde) yerinden çıkar. Hekim, çıkığı kolayca yerine oturtabilir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Karın</span><br /><br />Süt bebeğinin karm ağrıları gelip gidici sancılar tipindedir ve aldığı besinlere bağlıdır. Bebek ağlar ve kıvranır. Rahatlatmak için karnına dairesel hareketlerle masaj yapılır. Ağrı geçmiyorsa ya da sık sık tekrarlıyorsa, beslenme rejimini gözden geçirmek gerekir.<br /><br />Daha büyük bir çocuk karm ağrısından yakınıyorsa kakasına bakıp, kurt olup olmadığını görmek gerekir. Yoksa ve ağrı daha çok sağ taraftaysa, apandis iltihabı (apandisit) akla gelmeli ve hekime başvurulmalıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kasıklar</span><br /><br />Kasık fıtığı olan bir süt çocuğu, sürekli gözetim altında tutulmalıdır; çünkü, fıtığın dışarı çıkmasını önlemek gerekir.<br /><br />Çocuk apansızın çok ağlamaya başlarsa fıtık sargısı denetlenmeli ve gerekiyorsa fıtık elden geldiğince çabuk yerine sokulmalıdır. Fıtık boğulması tehlikeli bir ihtilattır ve acil cerrahi girişim gerektirir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Bakım</span><br /><br />Aşırılığa kaçılmamak, ama umursamazlık da edilmemelidir. Bebekler sözkonusu olduğunda kararların çabuk alınması gerekir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ateşi düşürme yolları</span><br /><br />Çırpınma tehlikesi büyük olduğundan (bu, beyin için zararlı olabilir), küçük çocuğun ateşi yükseldiğinde önlem almak gerekir. Anne, çocuğu «ateş bastığını» anlar anlamaz ateşini ölçmeli ve aspirinli bir fitil koymalıdır.<br /><br />Odanın durumu ve bebeğin giyimi denetlenmelidir.<br /><br />Her ateş yükselişinin denetlenmesi gerekir. Ateş, fitil konduktan yarım saat sonra azalmış olmalıdır. Fitil yerine çocuğa, şekerli su içinde ateş düşürücü bir toz da verilebilir.<br /><br />Yazın süt çocuğunu ateş basarsa, serin bir banyo (çocuğun beden ısısından 2°C daha soğuk) yaptırılabilir; ayrıca, aynı suda bir bez ıslatılarak 5-10 dakika çocuğun başına konur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Solunum yollarının bakımı</span><br /><br />Solunum yolları kışın sık sık dolar ve ateş yükselmesine neden olur.<br /><br />Çocuğun daha rahat soluk almasını sağlamak için, burnu sık sık temizlenmelidir. Birkaç damla mikrop kırıcı ilaç da kullanılabilir.<br /><br />Bazı anneler, çocuğun göğsüne merhem, viks, v.b. sürerler. Pek yaygın olmamakla birlikte lapa kullananlar da vardır.<br /><br />Çocuk öksürdüğü zaman öksürük şurupları verilmelidir. Burun – boğaz iltihapları, önemsenmezlerse ihtilatlara yolaçabilirler. Sindirim yollarının bakımı<br /><br />Süt çocuğu ishal olduğunda, günlük mama listesine havuç püresi eklenebilir (çocuk bunu kolayca yer); ayrıca pirinç suyu da verilebilir.<br /><br />Kaka yumuşaklığı (hafif ishal), pirinç suyu. pirinç unları, havuç çorbası ya da lapalaştırılmış havuçla rahatça giderilebilir.<br /><br />Bütün bu besin maddelerinin etki ilkeleri birbirinin aynıdır ve yeterlidir. İshal daha ciddiyse, anne, sütü kesmeli, çocuğa su içirmeli ve hekime başvurmalıdır. İshalin kendi kendine geçmesini beklemek, son derece yanlış bir davranıştır.<br /><br />Sağlıklı bir çocukta görülebilecek kusmalar, biberon içeriğinin kıvamı unla koyulaştırılarak azaltılabilir (çoğunlukla). Ayrıca, bebek mamasını yedikten sonra, biraz daha uzun süre yarı oturur durumda tutulur. Mamanın koyulaştırılması, genellikle kusmaları geçirir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Derinin bakımı</span><br /><br />Her şeyden önce temizlik kurallarına uymak gerekir: Bebeğin altı sık sık değiştirilerek pişikler, başı şampuanla yıkanarak da kabuk oluşması önlenmelidir. Yalın pişik görüldüğünde pudra ve merhem kullanımı bırakılmalı, kabaetlerde yüzde l’lik eyozin ya da civa türevi cinsinden renklendirici bir madde sürülerek, olanak ölçüsünde çıplak bırakılmalıdır. Sivilcelere karşı 10 litre suya 1 gram hesabıyla permanganat banyosu öğütlenir. Bebek 5-10 dakika bu banyoya sokulduktan sonra, aynı madde ile sivilcelere tampon yapılır. Üstüne hiç bir ilaç koymadan kabaetleri çıplak bırakmak uygundur.<br /><br />İmpetigoda (çakmak hastalığı), bozunlar mikrop kırıcı bir eriyikle temizlenmeli, sonra hekimin öğütteyeceği antibiyotikli bir merhem ya da metilen mavisi tipi çok etkin bir renklendirici madde sürülmelidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Hekime ne zaman başvurulmalıdır?</span><br /><br />Hemen tedavisi gereken ateş yükselmesi durumu dışında, çocuğa herhangi bir ilaç vermeden önce) hekime danışmak gerekir. Bir hastalığın tekrarlatmasında kullanılacak ilaç farklı olabilir.<br /><br />Aşağıdaki durumlarda vakit geçirmeden hekime başvurulmalıdır:<br /><br />— fitil konduktan ya da bebek aspirini verildikten sonra da ateş düşmüyor ya da yükselmeyi sürdürüyorsa;<br /><br />— çocuk soluk almakta güçlük çekiyor, inliyor ya da soluk alması hızlanıyorsa;<br /><br />— çocuğun ishali çok suluysa ve az miktarda<br /><br />bile verilen sıvı besinleri tutamayıp kusuyorsa, yüzü değişiyor, rengi soluyor ve deride kırışıklıklar beliriyorsa, bebek hareketsiz kalıyor ve hızla kilo yitiriyorsa, çoğunlukla hastaneye kaldırılması gerekecektir.<br /><br />Bazı durumlarda her dakika değerlidir. Bu nedenle, ana-baba hekime güvenmeli ve gerektiğinde başvurmalıdırlar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Yapılmaması gereken şeyler</span><br /><br />Bebeğin ateşi yükseldiğinde ilk ve en sık yapılan şey, üstünü iyice örtmektir. Oysa ateş, süt çocuğunun beden ısısı kararlılığının henüz kurulmamış olmasından ileri geldiğinden, bu davranış son derece yanlıştır. Bebeğin üstü ne kadar örtülürse, ateşi o kadar yükselir. Bu nokta özellikle yaz aylarında, bebeğin ateşi dişleri çıkmakta olduğu için yükseldiğinde ve çok sıcak odalarda önemlidir. Nezleli bir küçük çocuk, ateşi yoksa ve hava yumuşaksa dışarı çıkarılabilir. Hava değiştirmesi iyidir; ayrıca, tıpkı büyüklerde olduğu gibi (uzun süre kapalı kalırsa), ilk dışarı çıkışında hastalığın tekrarlama tehlikesi vardır.<br /><br />Kabaetlerde döküntü (pişik) başgösterirse, hele bu döküntü kabarcık ve aşınmak türdense, pudra ve merhem kullanılmamalıdır. Bu iki madde, bozunlarm kurumasını engeller ve enfeksiyonu artıran kabuklar oluşturur.<br /><br />Çocuklarla uğraşan kişilerin (dolayısıyle annelerin) en büyük kusurları, çocuğun sağlık durumunu iştahına göre değerlendirmeleridir. Oysa bebek, tıpkı yetişkinler gibi tepki gösterir. Nasıl yetişkin, gündüzleri mevsimlere ve sağlık durumuna göre düzensiz yemek yerse, çocuk da öyle yapar. Durum süt çocukları için de aynıdır.<br /><br />Yemek yeme isteksizliğine saygı göstermek gerekir; yoksa bunun iştahsızlığa dönüşme tehlikesi vardır. Çocuğun isteksizliği genellikle ateş ya da hastalık dönemlerine raslar: Acıkmaz; yedirilme çabalarına direnir; bu tutumuyla 6t7 aylıktan başlayarak (bazen daha da önce) durumdan yararlanmaya koyulur.<br /><br />Çocuğa mama veren kişinin, hele çocuk hasta ya da yorgunsa, zorlamamak gerektiğini mutlaka anlaması gerekir. Besin eksikliği, bol” miktarda ve çeşitli içeceklerle giderilebilir.<br /><br />Bir hastalık belirdiğinde, daha önceki hastalıklarda başvurulmuş antibiyotikler, kortizon tü<br />revleri; v.b. özgül ilaçları kullanmak çok tehlikelidir. Bunlar teşhisi yanıltabilir, geciktirebilir ya da hiç bir etki göstermeyebilir.<br /><br />Bebeğin alt bakimi: Dünyada hiç bir şeyin süt bebeğinin cildi kadar nazik ve duyarlı olmadığı unutulmamalı, yıkamadan önce, su emdirilmiş bir pamukla silinmelidir. Yıkamadan sonra derinin sağlıklı kalması için, A ve D vitaminleri içeren bin merhem sürülerek bu hassas deri, sidik ve kakanın tahrişinden korunmalıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sağlık karnesi</span><br /><br />Çocuğun kimlik kartı gibidir. Ana-baba, hattâ bazen hekimler, sağlık karnesine gereken değeri vermezler..<br /><br />Karnenin görevi doğumevinde başlar; dolayısıyle tutulmaya da doğumevinde başlanır. Karneye bütün aşılar ve tarihleri, bulaşıcı hastalıklar, çocuğun ağırlığı, beslenme rejimi ve değişiklikler, emzik dönemi, verilen unlu besinler, sebzeler, vitaminler ve dozları kaydedilir.<br /><br />Olağandışı bakımlar (tıbbi ya da cerrahi gerekçelerle hastaneye kaldırılma, kan verme, tetanos serumu, v.b.) da karneye yazılmalıdır. Bütür. bunlar, ilerde, çocuğun organik tepkilerinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.<br /><br />İyi tutulmuş bir sağlık karnesini okuyan hekim, küçük hastasını hemen tanır. Ana-baba, çocuğun tıbbi geçmişini her zaman gerektiğince arılatamayabilir, özellikle kaygılıyken ya da panik içinden bunu yapamaz. Bu bakımdan sağlık karnesi, yolculuklarda da birlikte bulundurulmalıdır Süt çocukları tatillerde de hastalanabilir; sağlık karnesi varsa ve iyi tutulmuşsa, hekim aradığı bütün bilgileri burada bulacaktır.<br /><br />Karnenin bir üstünlüğü de sağlık fişleri’ gibi kolayca yitirilmemesi ve çok çocuklu bir anneyi çocuklarının hastalık ve aşılarıyla bunların tarihlerini birbirine karıştırmaktan korumasıdır.<br /><br />Genç anne, bebeğinin sağlık karnesinin önemini bilmeli ve gereken özeni göstermelidir.<br /><br />Bütün bu saydıklarımıza karşın sağlık karnesi tutulmamışsa, çocuk hastalandığında hekime başvurulduğu zaman (özellikle çocuğu doğumundan beri gören hekimin dışında.bir hekim sözko-nusu olduğunda), çocuğa verilmiş eski reçeteler de ana-babanm yanında bulundurulmalıdır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-48754105436027151892010-09-12T12:08:00.000-07:002010-09-12T12:10:28.180-07:00Hasta Çocuğun Rahatının Sağlanması<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHaVFoMpaNeVdkukmogz1vPRSxumX4EzS_VSfukUF7l0NKVfjMEmPUzBkGkqGXIsk4lJdJwpvlwZ_YITJvWFJniCC1VTg4rQi7iEfDQUdqMJRHNH_or8a17C9WhXl8Hp6g2zTYbpYgFzJT/s1600/hasta-%C3%A7ocuk.gif"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 200px; height: 191px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHaVFoMpaNeVdkukmogz1vPRSxumX4EzS_VSfukUF7l0NKVfjMEmPUzBkGkqGXIsk4lJdJwpvlwZ_YITJvWFJniCC1VTg4rQi7iEfDQUdqMJRHNH_or8a17C9WhXl8Hp6g2zTYbpYgFzJT/s320/hasta-%C3%A7ocuk.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516106153579568178" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">HASTA ÇOCUĞUN RAHATININ SAĞLANMASI</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Oda</span><br /><br />Süt çocuğu ana-babanın odasında yatıyorsa yatağının kolayca ulaşılabilecek ve karşıdan bakmakla denetlenebilecek bir yere yerleştirilmesi gerekir.<br /><br />Bebeğin kendi odası varsa, daha rahat ve daha iyi dinlenmesi sağlanır. Bebek hastayken fazla eşyaya gerek duymaz. Bu bakımdan, gerekli olmayan giyecek ve oyuncaklarını kaldırmak, çocuğun sarılarak uyuduğu bir oyuncak ya da bebek varsa, yalnız onu bırakmakla yetinmek iyi olur.<br /><br />Buna karşılık, bakımı için gerekebilecek şeyler el altında olmalıdır.<br /><br />Çocuk daha büyükse, bitkin olduğu sürece oynamaz; ama, ateşi biraz düşer düşmez, dikkatini bir noktada toplayamadığı için bütün oyuncaklarını birlikte ister. Fazla oyuncak vermemek ve gününü uyuyarak geçirmesini sağlamak daha iyi olur.hasta çocuk<br /><br />Odası havalandırılmalıdır. Bunun için, çocuğun üstü örtülür ve pencere, hava doğrudan çocuğun üstüne gelmeyecek biçimde açılır. Bu sırada öteki odalarla hava akımı olmamasına dikkat etmelidir. Havalandırma kısa süreli olmalı, özellikle hava güzelse, günde 2-3 kez tekrarlanmalıdır. Oda ısıtılıyorsa, havasının kurumaması için nem durumunu denetlemekte yarar vardır. Oda temizlenirken de, ıslak bez, sünger, v.b. kullanılarak toz. kaldırmamaya dikkat edilmelidir. Herhangi bir nedenden ötürü ıslak bez kullanılamıyorsa, sözgelimi döşeme parkeyse, süpürge yerine kuru bir yünlü kumaş parçası kullanılmalıdır.<br />GiyimÇocuk fâzla giydirilmemelidir; üst üste 3-4 zıbın ya da kazak giydirmek yararsızdır.<br />Bütün giyecekler, bakımı kolay olanlardan seçilmeli, kullanışlı ve sancı olmalıdır; çünkü çocuk, yattığı yerde üstünü açma eğilimindedir.<br /><br />Pijama, özellikle çocuğun bütünüyle soyunmasına gerek duyulmadan, iç çamaşırlarının değiştirilebilmesini sağlayan pijamalar, son derece uygundur.<br /><br />Yünlülerden kaçınılmalı, özellikle ten üstüne giydirilmemelidir: Terleme ya da kusma sonucu pişik yapabilirler.<br /><br />Çocuğun giyecekleri, hele çok terliyorsa, Sık sık değiştirilmeli ve giyeceklerinin içinde rahatlatılmalıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Karyola</span><br /><br />Hasta çocuk karyolasına yatırılmalı, karyola hava akımlarından ve şiddetli ışıktan etkilenmeyecek bir yere yerleştirilmelidir.<br /><br />Karyola, bebeği bağlamaya gerek göstermeyecek kadar derin olmalıdır. Normal zamanda bile öğütlenmeyecek bu yöntemden, çocuk* hastayken büsbütün kaçınmak gerekir; çünkü hasta çocuk sıkıntılıdır, kurtulmaya çalışırken debelenebilir. Çocuk hastayken bile, canı çektiğinde oturabilmeli, hareket edebilmeli ve tehlikesizce ayağa kalkabilmelidir.<br /><br />Yatak takımı da kullanışlı olmalıdır. Hasta çocuğun beden ısısı normaldekinden daha yüksek olduğundan, terlemeyi artıran sentetik maddeden yapılmış çarşaflardan kaçınılmalı, ter emici pamuklular yeğ tutulmalıdır.<br /><br />Çocuğun sürekli olarak kuru çarşafta yatabilmesini sağlamak için yeterince yedek çarşaf bulundurulması iyi olur; üst üste yorgan, battaniye, v.b. örtmekten mutlaka kaçınılmalıdırSPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-44769834411192119902010-09-12T12:05:00.000-07:002010-09-12T12:07:38.324-07:00Yeni Doğmuş Çocuğun Hareketleri ve Kasları<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgO9tJ6AF8bUZ2oUGdg1m0JQVfxTB2Rx5e-oUAPBUmkQOC4tHCY8eFDbCXbS9vbL1yylJix0xjRSz0lXGzzVhe6yQXkNTDoCDD38DQ0kkZMd9BHmLdgzHCG8J0xp7N9v6No7qyMkKLNlWOx/s1600/yeni-do%C4%9Fmu%C5%9F-bebek.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgO9tJ6AF8bUZ2oUGdg1m0JQVfxTB2Rx5e-oUAPBUmkQOC4tHCY8eFDbCXbS9vbL1yylJix0xjRSz0lXGzzVhe6yQXkNTDoCDD38DQ0kkZMd9BHmLdgzHCG8J0xp7N9v6No7qyMkKLNlWOx/s320/yeni-do%C4%9Fmu%C5%9F-bebek.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516105473575608034" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">HAREKETLER VE KASLAR</span><br /><br />Hareketler ve yürüyüşün gelişmesi<br /><br />Çocuğun hareketlerindeki gelişme, bedensel gelişmesinin aynasıdır ve çok karmaşık bir sinirsel, duygusal ve zihinsel öğeler bütününe bağlıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Yaşamın ilk günleri</span><br /><br />Normal gebelik süresi sonunda doğmuş olan çocuk, zamanının en büyük bölümünü uyumakla geçirir.<br /><br />Yeni doğmuş çocuk, dinlenirken dölyatağı içindeki konumuna girerek dertop olup yatar: Belkemiği henüz kifoz (kambur sırt ya da öne doğru içbükey sırteğriliği) halini korumaktadır:<br /><br />Kolları bedenin her iki yanında, önkolları göğüs üstünde katlı durur. Alt üyelerini karnına çekmiştir. Baş hareketlerine egemen değildir.<br />yeni doğmuş bebek<br /><br />Yeni doğmuş çucuk çok hareket eder. Hareketlerinin özelliği bakışımsız, zamansız, kopuk kopuk ve denetimsiz oluşlarıdır. Kol ve bacaklarını böyle .hareketlerle açıp kapatır.<br /><br />Kalp atışları küçük çocuğunkinden ve yetişkininkinden hızlıdır. Dakikada 130-150′yi bulur.<br /><br />Akciğerleri de, çaba harcamakta olan sporcununkiler gibi, dakikada 40 soluk alıp verir.<br /><br />Deri duyarlığı çok gelişmiştir (bu duyarlık genel durum testi olarak kullanılır).<br /><br />Doğumla birlikte, tad alma duyusu vardır. Yeni doğmuş çocuk hoşuna giden lezzetli şeylere çok duyarlıdır; biberonu (bazen anne memesini de) beğenmezse, almayabilir.<br /><br />Ağız-yutak hareketliliği vardır: Meme emer (emme refleksi) ve sıvıları yutabilir.<br /><br />Gözün hareketliliği başlangıç aşamasındadır. Güçlü bir ışık karşısında gözlerini kırpıştırarak tepki gösterir ve gözbebekleri küçülür. Doğumundan 3-4 gün sonra gürültüye silkinerek tepki göstermesi iyi işittiğinin kanıtıdır.<br /><br />Yeni doğmuş çocuk, iç organlarındaki her türlü belirtiye karşı da çok duyarlıdır; ağlar, huysuzlanır.<br /><br />Yaşamının ilk günlerinden başlayarak refleks hareketlerden oluşan yoğun bir etkinlik gösterir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Otomatik yürüme refleksi</span><br /><br />Düz bir yüzey üstünde dik tutulan yeni doğmuş çocuk, ayaklarını birbiri arkasından, yürüyormuşcasına oynatır. Bu refleks birkaç hafta sonra yiter.<br /><br />Moro refleksi ya da yere düşme refleksi<br /><br />Çocuk apansızın yere bırakılır gibi yapılır ve hızla aşağı doğru düştüğü duygusu uyandırılırsa, kollarını açar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Emme refleksi</span><br /><br />Çok gelişmiştir. Çocuğun reflekslerinin en erken başlayanı ve en uzun sürenidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Arama refleksi</span><br /><br />Yeni doğmuş çocuğun ağzının, burnunun ya da çenesinin köşeleri gıdıklanırsa, başını uyarının yapıldığı yöne çevirir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Yakalama refleksi</span><br /><br />Bebeğin parmakları çok güçlüdür. Avucuna bir şey konması, parmaklarının şiddetle kapanmasına neden olur. Bebek elleriyle parmaklarınızı yakaladığı zaman ayaklarını yerden kesebilirsiniz.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kol kavuşturma ya da kucaklama refleksi</span><br /><br />Şiddetli bir gürültü karşısında görülür. Bebek kollarını kaldırır, ellerini açar, sonra, kollan birini kucaklıyormuş gibi birbirine yaklaşır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">İlk üç ay</span><br /><br />İlk üç ayın büyük bölümünü çocuk, yatarak geçirir. İyice uzanmış olmasına, başının bazen bir yana, bazen öteki yana çevrilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Çoğunlukla bunlardan birini seçer; kendi haline bırakılır da haftalar boyu başı hep aynı tarafa dönük yatarsa, kafatası kemiklerinin ve boyun kaslarının gelişmesi bundan zarar görebilir.<br /><br />Çocuk 1 aylıkken başını kısa bir süre için kaldırabilir; 3 aylık olduğunda dik tutmayı becerir.<br /><br />Çocukta kas gerginliği her zaman, normalin biraz üstündedir: 2,5 aya doğru kolları henüz büküktür, ama bacaklarını artık uzanmış durumda tutar. 1.-3. aylar arasında, kıtıkla doldurulmuş oyuncak bebeklere benzer. Kaslarını güçlendirmek için, altı değiştirilirken hareket etmesine, bacaklarıyla havada pedal çeviriyormuş gibi hareketler yapmasına olanak verilmelidir. Tabanını gıdıklayarak ayak kasları da uyarılmalıdır. Tabanı gıdıklandığında bebek ayak parmaklarını büker. Bu hareket, taban eğriliğinin oluşması için çok yararlıdır.<br /><br />Çocuk otururken, omurgası hâlâ daire yayı biçimindedir; gövdesi uyluklarına değer (kifoz durumu sürmektedir).<br /><br />İki aylıkken çocuk, gözlerini herhangi bir şeye dikebilir, ama eşya yer değiştirirse, gözleriyle izleyemez. Bu yaşta, şaşılığa çok sık raslanır.<br /><br />3 aylık olduğunda, yer değiştiren bir şeyi gözleriyle izleyebilir; artık, başının hareketlerine de egemen olduğu için, bunda başından da yararlanır. 3.-6. ay arasında maması kaşıkla verilmeye ve içeceğini bardaktan içmeye alıştırılmaya başlanır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Üç aylıktan altı aylığa</span><br /><br />Çocuk, çevresindeki her şeye ilgi duymaya başlar, gürültü yapar, kıpırdar. Işığa duyarlıdır. Başını da her yöne çevirir.<br /><br />Kolları, bacakları elle açılıp kapatılarak hafif beden eğitimi hareketleri yaptırılması yararlı olur.<br /><br />Ayrıca, oyun oynarken, bir yandan da kaslarını güçlendirmesine yardımcı olmak gerekir.<br /><br />Bebek yere karmüstü yatırılır; anne, elini bebeğin ayaklarının altına dayayarak hareket etmesini sağlar; bebek bu eli destek alarak ilerlemeye çalışır, bu arada karın ve bacak kaslarını güçlendirir.<br /><br />4. vede 5. aylara doğru, dinlenme halindeyken bacakları gibi kollarını da düz tutmaya başlar, kas gerginliği normale yaklaşır. Bacaklarıyla «pedal çevirme» hareketleri yapar. Bu, çoğunlukla sevinç belirtisidir.<br /><br />Aynı yaşa doğru, yüzükoyun yatırılan süt çocuğu, önkolları üstünde doğrularak başını kaldırır.<br /><br />Yüzükoyun yatarken, ilgi duyduğu bir şeyi izlemek için başını kaldırması, 5.-6. aylara doğrudur. Bu hareketi, boyun ve omuz kaslarının güçlenmesi sayesinde yapar.<br /><br />4. aya doğru hareketli bir eşyayı çok iyi izlemeye başlar.<br /><br />Bir eşyayı yakalamak için uğraşmaya da aynı dönemde başlar. Bu, ilk günlerdeki yakalama refleksinden bütünlükle farklı, istemli bir harekettir; ama hareketlerdeki eşgüdümsüzlük ve beceri eksikliği henüz yitmemiştir.<br /><br />5 aylıkken bebek, gözdiktiği bir şeyi, her iki koluyla havayı tarayarak yakalar.<br />Bu aydan sonra çocuk, arasıra oturtulmaya başlanır. Bunun yavaş yavaş ve alıştırarak yapılması gerekir, çünkü çocuk için hâlâ çok yorucudur. İlk günler birkaç dakika koltuğunda oturtulur; daha sonra, 3.-4. aylara doğru da, üstünde yarı uzanmış olarak durduğu, ama çevresinde oîfip bitenleri daha iyi izleyebileceği, şezlong tipi keten iskemlelere oturtulabilir. Ayrıca 5.-6. aylar arasında bebek, ilk kez yer değiştirir: Bazen yüzükoyun, bazen sırtüstü döner.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Altı aylıktan dokuz aylığa</span><br /><br />Çocuk altı, altı buçuk aylığa doğru, bir yere dayanmadan, bacaklarını 90° açarak oturmaya başlar. Ama bu durumda uzun süre oturması omurgasına zarar verebileceğinden, dikkat etmek gerekir. Günler ilerledikçe çocuk, oturma durumunu ilerletir: 8. aydan sonra öne, daha sonra da arkaya doğru dengesini bulmaya başlar.<br /><br />9 aylıkken ilk kez tek başına oturur ve yanlara doğru dengesini de sağlar.<br /><br />Bebek 6 aylıkken, ayakta tutulduğu zaman yumuşak bir oyuncak bebek gibidir: Bacakları oynar, sonunda dizleri bükülür ve yere oturuverir. 7,5 aylıkken, annesinin yardımıyla, kısa bir süre ayakta durabilir. 8-9 aylıkken bunu ellerinin yardımıj’-la yapar. Park ve ilk dik konçlu ayakkabı zamanı gelmiştir. Emeklemeye de bu dönemde başlar, 10 aylıkken ayakta durur. Artık ayaktayken oturabilmekte, otururken ayağa kalkabilmektedir. Bunun için parkının ya da karyolasının, bir sandalyenin parmaklıklarına tutunur.<br /><br />Her şeyi elleri ve ağzıyla araştırır. Bu nedenle, yutabileceği, kendisi için tehlikeli olabilecek her şeyi elinin ulaşamayacağı yerlere kaldırmak gerekir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On bir aylıktan on üç aylığa</span><br /><br />Anne ve babasının yardımıyla yürür. Artık en sevdiği uğraşı hareket etmektir; hareketlerini düzgünleştirmek için çaba harcar, küçük şeyleri yakalar, top izler, bir anlamda dünyayı keşfe çıkar.<br /><br />Çok uslu, keyifsiz, hareket etmek istemeyen ve zamanını sıkılıp bıkmadan ellerini seyretmekle geçiren çocukta, sinirsel bir bozukluk sözkonusu olabilir. Bu durum ana-babayı kaygılandırmak ve çocuk uzman bir hekime gösterilmelidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On üç aylıktan on beş aylığa</span><br /><br />Kendine güveni artmış ve yardım istemeden yer değiştirebilir duruma gelmiştir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On beş aylıktan on sekiz aylığa</span><br /><br />Yeni yeteneklerini geliştirmektedir. Daha «kararlı» yürür, dengesini bulmaya çalıştığı izlenimini vermez.<br /><br />18 aylık çocuk her şeyi eller. Bu yüzden de bir sürü saçmalık yapar, pek çok şey kırar… Çevresini araştırmaya çıkar. Tehlikelerle dolu bir girişimdir bu!..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On sekiz aylıktan üç yaşına</span><br /><br />Çocuk 18 aylıkken merdiveni emekleyerek (dört ayak) çıkar. 18-20 aylar arasında annesinin elini tutarak ayakta iner. 22. aya doğru, düzgünce inmeye başlar. Topa tekme atmaya başlar, müzik duyduğunda kendiliğinden dans etmeye koyulur.<br /><br />2 yaşında artık bir «büyük» olmuştur ve kendine bir büyük gibi davranılmasını ister. Merdiveni de tek başına inip çıkar.<br /><br />30 aylıkken, yardım olmaksızın, tek bacağının üstünde dengede durabilir.<br /><br />2 vede 3 yaşına geldiğinde bedenini artık iyi tanımaktadır. Geniş yere gereksinir, gücünün bilincine varır. Ne boyda olursa olsun, eline geçeni oradan oraya taşıyarak kol ve omuz kaslarını, koşarak, atlayıp zıplayarak da bacak kaslarını güçlendirir.<br /><br />El ve ayak hareketlerini eşgüdümlü kullanmayı öğrenmiştir. Bu, çocuk için çevresini fethetme çağının geldiğini gösterir: Bunun için kullanacağı taşıt, üç tekerlekli bisikletidir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-71826176040949987922010-09-12T12:01:00.000-07:002010-09-12T12:05:04.732-07:00Çocuğun İlk Çığlıkları ve İlk Sözcükleri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilsxAh1U0czk0zPaZEmwCEWQrvGpheuJ0KiFe4RQLTMG2ZTbGe_-btbxVJ344HEbHle0GIWdzqKWjSmmtTxIPRVJJu0E0oA-uFW1JG06JBMIuBJOs2XhjPc4t2uBJpIp150h_fvFJjyFvV/s1600/bebegin-ilk-sozleri.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilsxAh1U0czk0zPaZEmwCEWQrvGpheuJ0KiFe4RQLTMG2ZTbGe_-btbxVJ344HEbHle0GIWdzqKWjSmmtTxIPRVJJu0E0oA-uFW1JG06JBMIuBJOs2XhjPc4t2uBJpIp150h_fvFJjyFvV/s320/bebegin-ilk-sozleri.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516104797723452226" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">İLK ÇIĞLIKLAR VE İLK SÖZCÜKLER</span><br /><br />Konuşma, çocuğun zekasının en belirgin göstergelerinden biridir.<br /><br />Çocuğun konuşması için, sinir hücrelerinin belirli bir olgunluk kazanmış olması gerekir. Öte yandan konuşma, duygusal yaşamın öğelerinin tümüne, bu arada da çocuğun başkalarıyla sözle ilişki kurma gereksinimine bağlıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Bu alandaki gelişme aşağıdaki biçimde olur:</span><br /><br />— doğum sırasında çocuk ilk çığlıklarını atar;<br /><br />— 2. aya doğru çocuk, önce a gib;i sesli (ünlü) harfleri çıkarır ve sabahtan akşama kadar tekrarlar. «Konuşması» kendisini iyi hissettiğini, mutlu olduğunu, yani karnının tok, altının kuru olduğunu gösterir. Kendi söylediklerini dinleyerek söz ve işitme alıştırmaları yapar;<br /><br />— 5 vede 6. aylara doğru sesli ve seasizleri (ünlü ve ünsüzleri) birlikte kullanmaya başlayarak (sürekli meme emmek, damak ve dudak kaslarını daha etkin, becerikli ve duyarlı yapmıştır) «ba, pa, ta, da, ma, va» gibi ilk hecelerini söyler;<br /><br />— 6. ve 9. aylar arasında da alıştırmalarını sürdürür; ilk hecelerini tekrarlar, sonra «ge, ga» gibi daha gırtlaktan gelen hecelere ilgi gösterir;<br />bebegin-ilk-sozleri<br /><br />— 10. ve 12. aylar arasında kendine özgü kelime dağarcığı oluşur; «baba, anne., atta, hala» demeyi öğrenmiştir (bu sözcükleri bazen aynı ânda pek çok anlam için kullanabilir). «Hayır» demesini bilir ya da en azından anlamının farkındadır; bu dönemde aşağı yukarı bütün sesleri çıkarmaktadır ve sözcükleri telaffuza hazırdır;<br /><br />— 15 aylıkken, «baba, anne, atta»ya, bozuk telaffuz ettiği, ama anlamlan açıkça anlaşılan başka kelimeler ekler;<br /><br />— 18 aylık olduğunda sözcük dağarcığında yaklaşık 20 sözcük vardır;<br /><br />— 21. ayda sözcük dağarcığı 100′ü aşmış, «anne, gitmek» gibi, sözcükleri eşlemeye başlamıştır;<br /><br />— 24. ayda gerçekten konuşmaya başlar”, çok sözcüklü cümleler yapar, kendinden adıyla sözeder;<br /><br />— 30 aylık olduğunda, adını kullanacak yerde «ben» der, «sen» ve «biz»i öğrenir. Bu, çocuğun ruhsal gelişmesinin ve kişiliğinin evriminin önemli bir aşamasıdır;<br /><br />— 3 yaşına geldiğinde düzgün bir biçimde konuşma yeteneğini kazanmıştır; sözcük dağarcığı da günden güne zenginleşecektir.<br /><br />Yaşına göre çocuğun sözcük dağarcığı aşağıdaki kapsamdadır:<br /><br />— 1 yaşında: yaklaşık 3-4 sözcük;<br /><br />— 18 aylık: yaklaşık 20 sözcük;<br /><br />— 24 aylık: yaklaşık 260 sözcük;<br /><br />— 30 aylık: yaklaşık 430 sözcük;<br /><br />— 3 yaşında: yaklaşık 900 sözcük.<br /><br />Verilen sayılar, kullandığı sözcük dağarcığına ilişkindir; aslında çocuk bunlardan çok daha fazlasını anlar.<br /><br />Çocuk için, sözcükleri biraraya getirerek cümle yapmak güçtür.<br /><br />10 aylıkken 100 çocuktan biri 2 ya da daha çok sözcüğü biraraya getirebilir; 1 yaşında bu oran 9/100; 18. ayda 60/100; 2,5 yaşında 99/100; 3 yaşında ise 100/100 olur.<br /><br />2 yaşında bazı çocuklar her şeyi. anlar, ama konuşmak istemezler. Çoğunlukla da, apansızın ve kurulu cümlelerle konuşmaya başlarlar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3 YAŞINA KADAR ÇOCUKLARIN BEDEN DURUŞU GELİŞMESİ ÇİZELGESİ</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">ÇOCUĞUN BAŞINI TUTUŞU VE OTURUŞU</span><br /><br />— doğumdan sonra: Dertop durur<br /><br />— 1 aylık: Başı omuzuna sarkar; bebek kısa bir süre için başını yastıktan ayırabilir<br /><br />— 3 aylık: Başını dik tutar<br /><br />— 3 vede 4 aylar arası: Yüzükoyun yatarken başını kaldırabilir<br /><br />— 4-5 ay arası: Yüzükoyun yatarken dirsekleri üstünde doğrulabilir<br /><br />— 5,5 aylık: Başını dik tutar ve her yöne çevirebilir<br /><br />— 5-6 ay arası: Sırtüstü yatarken başını yastıktan ayırır; kol ve bacakların bükük duruşu sona erer<br /><br />— 4 aylık: Kısa bir süre oturur durumda kalabilir<br /><br />— 6 aylık: Kısa bir süre desteksiz, bedeninin üst bölümü öne eğik, bacakları 90° açık oturur durumda kalabilir<br /><br />— 9 aylık: Desteksiz, uzun süre oturur; öne ve yana eğilir; doğrulur; tek başına oturur<br /><br /><span style="font-weight: bold;">AYAKTA DURUŞU</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">HAREKET YETENEĞİ VE ETKİNLİK</span><br /><br />— 5-6 ay arası: Ayaklarının üstünde tutulmaktan hoşlanır<br /><br />— 7,5 aylık: Annenin yardımıyla bir an ayakta durabilir<br /><br />— 9 aylık: Parkının ya da bir iskemlenin parmaklıklarına tutunarak ayakta durur<br /><br />— 10 aylık: Oturmaktayken ayağa kalkabilir<br /><br />— 9-10 ay arası: Emekler<br /><br />— 11-13 ay arası: Yardımla yürür<br /><br />— 13-15 ay arası: Desteksiz, tek başına yürür<br /><br />— 18 aylık: Merdiveni 4 ayak çıkar<br /><br />— 18-20 ay arası: Elinden tutulursa merdiven çıkar<br /><br />— 21-22 ay arası: Merdiven iner<br /><br />— 2 yaşında: Merdiven iner ve çıkar<br /><br />— 30 aylık: Desteksiz, tek ayağının üstünde kısa bir an dengede durabilir<br /><br />— doğumdan sonra: Hareketler istemsizdir; bebek gürültü duyduğunda hareketsizleşir<br /><br />— 1,5 aylık: Gözlerini bir nesneye dikebilir<br /><br />— 2 aylık: Hareket eden şeyleri izler<br /><br />— 3 aylık: Annenin kucağında otururken bir şeye bakmak için başını çevirebilir; ellerini seyreder; eline bir şey konursa parmaklarını üstüne kapatır ve elindekini bırakmcaya kadar istemsiz hareketler yapar<br /><br />— 4 aylık: Elinde tuttuğu şeyi görür ve gözleriyle izler; bununla gürültü yapar<br /><br />— 5-6 aylık: Uzatılan şeyi alır ve evirip çevirir<br /><br />— 6-7 aylık: Gördüğü şeyleri alır, ağzına götürür, bunları yere atmaktan hoşlanır; ayaklarını keşfeder, oynatır, ellerine alır ve ağzına götürür<br /><br />— 8 aylık: Eşyaları avucunun dış yanıyla yakalar<br /><br />— 9-12 aylık: Baş ve işaret parmaklarım kıskaç gibi kullanmaya başlar; bu, gerçek bir alış hareketidir<br /><br />30. aya yaklaşırken çocuk hâlâ konuşmuyorsa bir uzmana başvurmak gerekir: Çocuğun konuşmaması, işitme kusurundan ya da zeka yetersizliğinden ileri gelebileceğinden, nedenini araştırmak için derinliğine incelemeler yapmak yararlı olur.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-60123506626802557712010-09-12T11:58:00.000-07:002010-09-12T12:01:11.372-07:00Çocuğun Büyümesi ve Vitamin Çeşitleri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAEnFcRCLS7mUQMb1iPVjrDH6TwA8-ebpe6IX0y528Y4TOer_HegGp_UC8T8_SpKyBkf3YSzHdNlYriTX19z66ZJx-XbmiXsXAc0fGNkkK2teG1i0WSuyfqcKbaTIc_oxdwHvqOnzQ_XI9/s1600/cocugun-Buyumesi.Jpeg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAEnFcRCLS7mUQMb1iPVjrDH6TwA8-ebpe6IX0y528Y4TOer_HegGp_UC8T8_SpKyBkf3YSzHdNlYriTX19z66ZJx-XbmiXsXAc0fGNkkK2teG1i0WSuyfqcKbaTIc_oxdwHvqOnzQ_XI9/s320/cocugun-Buyumesi.Jpeg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516103843630758866" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">DAHA BÜYÜK ÇOCUK</span><br /><br />2 yaşından sonra çocuğun büyümesi yavaşlar, beden oranları çok yavaş olarak değişir.<br /><br />Kemiklerin büyümesi yaşa göredir ve çizimlerle gösterilebilir.<br />cocugun Buyumesi<br /><br /><br />Kemik yaşı röntgen filminde, normal kemikleşme noktalarının incelenmesiyle belirlenir. Doğuşta kemikleşme noktaları azdır (diz ve ayakta); daha sonra, çocuk büyüdükçe çok yavaş olarak eklemlerde, özellikle de el, dirsek, omuz ve kalça eklemlerinde belirmeye başlarlar.<br /><br />Omuzlar 2 yaşında, dizler 5 yaşında, ayaklar 8 yaşında, kalçalarsa 10 yaşında bütünüyle kemikle-şir. 11 yaşında dirsek, bilek ve dizlerdeki kemikleşme aşağı yukarı bitmiş olmakla birlikte, bu durum Çocuktan çocuğa değişebilir.<br /><br />Çok daha sonra gerçekleşen ve 18 yaşma doğru tamamlanan kemik ucu kemik gövdesi yapışmaları da röntgen filmleriyle denetlenebilir.<br />Büyüme, alışılmış boy ve kafatası çapı ölçümleriyle denetlenir.<br /><br />Çocuğun organizmasındaki sinir hücreleri de bütünüyle oluşmuşlardır; ama bünye henüz çok dayanıksız olduğundan, çevreden etkilenebilir.<br /><br />Kalp ve ciğerlerin büyümesi, bedeninkini izler.<br />Büyük çocukta bedensel bir çaba harcamadan sonra soluksuz kalma belirtileri ya da morarma görülmesi, bir kalp hastalığını akla getirebilir. Muayenelerde hiç bir bozukluk görülmezse, bu durumun çocuğun çabuk büyümesinden ileri geldiği anlaşılır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">BESLENME</span><br /><span style="font-weight: bold;">Yemekler</span><br /><span style="font-weight: bold;">Kahvaltı</span><br /><br />Gece boyu süren açlığı ve öğleden önceki gereksinimleri karşılayabilmesi için, kuvvetli olmalıdır. Çocuk henüz tam uyanmamıştır; dolayısıyle iştahı pek yoktur. Bu nedenle kahvaltının iştahı uyarıcı, bol çeşitli ve dengeli olması gerekir.<br /><br />Süt, ekmek ve tereyağı genellikle kahvaltının temeli olmakla birlikte, günümüzde meyve ya da meyve suyu gibi değişik ve vitamin bakımından zengin besin verme eğilimi de yaygınlaşmaktadır.<br /><br />Çeşitleri zaman zaman değiştirmeyi bilmek, sözgelimi ekmek yerine bir yumurta, bir bisküvi vermek, süte kakao, çay, v.b. eklemek, iştahı uyarmak açısından yararlıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">İkindi kahvaltısı</span><br /><br />Çocuk için kesin bir gerekliliktir; öğle ve akşam yemekleri arasında bağlantıyı sağlar.<br /><br />Çocuğa verilen besinler bol vitaminli olmalıdır. Beslenme dengesinin iyi olması için meyve mutlaka gereklidir.<br /><br />Genellikle sütlü maddeler, meyve ya da bisküvilerden oluşur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Öğle ve akşam yemekleri</span><br /><br />Çiğ sebze ve salatalar, et,,balık ya da yumurta, sebze, daha sonra da sütlü tatlılar ya da meyve içermelidir.<br /><br />Çocuklar sosis, sucuk, pastırma ve salam gibi şarküteri maddelerini çok severler; ama bünyeleri bunları pek kaldırmadığından, fazla vermekten kaçınmak gerekir.<br /><br />Sofraya iştahla oturması için, çocuğun düzenli saatlerde yemeğe, alıştırılması gerekir; ayrıca yemekler de göze güzel görünecek ve hoş kokulu olacak biçimde hazırlanmalıdır.<br /><br />Çocuk her yemekten önce mutlaka ellerini yıkamalıdır. Yemek sırasındaki hava gerginlikten uzak olmalıdır; ana-baba, çocuğun yemek sırasında oyun ve maskaralıklara girişmesine yumuşak bir biçimde engel olmalıdır.<br /><br />Çeşitli vitaminler<br /><br />Pek çok vitamin vardır: A—B—C—D—E—F— H—I—j—K—L ve PP vitaminleri. Az miktarda olmakla birlikte, bunların tümü gereklidir.<br /><br />Vitaminler taze besinlerde bulunur; uzun süreli bekletmeler sonucunda ve fazla pişirmeyle ölürler.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">A vitamini</span><br /><br />Özellikle hayvansal yağlarda ve kırmızı sebze ve meyvelerde (havuç, domates) bulunur. B vitamini<br /><br />Çeşitli vitaminlere bölünür; PP vitamini bunlardan biridir. Her birinin kendine özgü özellikleri vardır. Özellikle ette, tahıllarda ve bazı sebzelerde bulunur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">C vitamini</span><br /><br />Çok dayanıksız ve kolayca ölen bir vitamindir. Oksitlenmeye ve sıcaklığa (40°C) hiç dayanamaz. Meyve sularında ve yeşil sebzelerde bulunur; buna karşılık konserve yiyeceklerde yoktur. Bu nedenle, yiyecekler taze sebzelerden hazırlanmalı ve hemen yenmelidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">D vitamini</span><br /><br />D2 ve D3 vitaminleri kalsiyumu bağlayan, raşitizm hastalığını önleyici vitaminlerdir. Özellikle balık yağında, yumurta sarısında, sardalyada… bulunurlar.<br /><br />Kış besinlerinde az bulunduklarından, bu mevsimde çocuğa ilaç biçiminde verilmeleri gerekir.<br /><br />Süt bebeklerine ve 18 aylığa kadar çocuklara, 3-6 ay kadar saklanabilen içilecek ampuller biçiminde günde birkaç damla verilir.<br /><br />D2 ve D3 vitaminleri yokluğu, raşitizmin bütün biçimlerine yolaçar ve kemiklerde kireç yitiminin ortaya çıkmasını kolaylaştırır.<br /><br />Proteinler, karbonhidratlar (şekerler) ve yağlar (lipitler)<br /><br />Bu üç madde, besinlerde değişik oranlarda bulunur.<br /><br />Dengeli bir beslenme rejiminde, her birinden yeterli miktarda bulunmalıdır.<br /><br />Proteinler (protitler), protein oranı yüksek besinlerde (et, yumurta, balık, sütlü yiyecekler) bulunur.<br /><br />Karbonhidratlar (şekerler ya da glüsitler) meyvelerde ve şekerli maddelerde (bal, reçel ve nişastalı yiyecekler) bulunan çeşitli şeker türleridir.<br /><br />Yağlar (lipitler), özellikle tereyağı , zeytinyağı ve sütlü yiyeceklerde bulunur.<br /><br />Çocuğun kalori gereksinimlerini bu 3 madde olarak karşılar.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-83134230146218106392010-09-12T11:57:00.000-07:002010-09-12T11:58:13.187-07:00Uyku Bozuklukları ve İyi Uykunun Koşulları<div style="text-align: justify;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2hTfLdGXgECMWYdlshpAsJgTVHqTo3Sil_rqPb2RVAzhadoJJNHrIv6539S4o7qUrYN9QqOaNDJrsIJ5EuVPHzLT0f7ZnFb6MpLSMGsCMSrRcA9pSeabRptqvfAWHLgUi5awvtjjhnShc/s1600/bebek-uykusu1.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 256px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2hTfLdGXgECMWYdlshpAsJgTVHqTo3Sil_rqPb2RVAzhadoJJNHrIv6539S4o7qUrYN9QqOaNDJrsIJ5EuVPHzLT0f7ZnFb6MpLSMGsCMSrRcA9pSeabRptqvfAWHLgUi5awvtjjhnShc/s320/bebek-uykusu1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516103147544305426" border="0" /></a><br /></div><span style="font-weight: bold;">UYKU</span><br /><br />Uyku, çocuğun sinirsel dengesi için önemli bir etkendir.<br /><br />İyi uykunun koşulları Sessizlik<br /><br />Çocuğun, odasında tek başına uyuması ideal durumdur. Ana-babasıyla birlikte ya da oturma odasında yatarsa, uykusu yeterince derin olmaz, gidiş gelişlerden, televizyondan, konuşmalardan rahatsız olur. Çocuğu ayrı odada yatırma olanağı yoksa, uyuduğu sırada elden geldiğince sessiz bir ortam yaratmaya çalışılmalıdır.<br />bebek-uykusu<br /><br /><br />Çocuk, iyice düz ve sertçe şilteli bir yatakta, alışkanlığına göre yastıkla ya da yastıksız yatırılmalıdır. Üstüne, iyi ısıtan ama hafif bir çarşaf ve battaniye örtülmelidir. Hava çok sıcaksa, çarşaf (ya da pike) yeterlidir. Çocuk,yatak giysisinin içinde (pijama ya da gecelik) rahat olmalı ve terlememelidir. Kuşkusuz en sağlıklı yatak giyecekleri, pamuklu kumaştan yapılanlardır: Hava geçirir, dolayısıyle terletmezler, kaynatarak’ yıkanabilirler. Günümüzde, pamuklu rahatlığı ile polyester liflerin kullanışlılığını biraraya getiren dokumalar çok kullanılmaktadır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Huzur</span><br /><br />İyi uyuyabilmek için çocuk, kaygılardan, gerginliklerden uzak olmalıdır. Çocuğu etkileyecek (üzecek, korkutacak) masallar anlatmak saçma ve gereksizdir. Evin havası, ana-babanm davranışları da çocuğun uykusunu etkiler.<br /><br />Çocuk, yatağa yatırılmasına da büyük önem verir. Sözgelimi, anne ya da babası tarafından öpülürse daha çabuk uykuya dalar.<br /><br />Akşam rahat uyuyabilmek için çocuk, gündüz kendini yormalı, oynamalı, atlayıp zıplamalı, açık havada uzun geziler yapmalıdır. Akşam yemeğini yedikten ve banyosunu yaptıktan sonra, yorulmayacağı bir şeyle ilgilenebilir (bir kitabın resimlerine bakmak, v.b.)<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Düzenli uyku</span><br /><br />Çocuğun düzenli uyuması gerekir. Belli bir yatma saati olmayan, bazen saat 20.00′de, bazen 23.00′te yatırılan çocuk, erken yatırılmak istendiğinde ağlar, huysuzlanır ve sürekli geç yatma alışkanlığı edinir.<br /><br />Belirli uyku saatlerine uymak, çocuğa kazandırılacak çok iyi bir alışkanlıktır. Öte yandan, belirli bir uyku süresine de uymak gerekir: Küçük bir çocuk 12 saat, okul çağında bir çocuk en az 9-10 saat uyuyabilmelidir.<br /><br />Çok küçük çocuklar için doğal olan öğle uykusu, daha büyük çocuklar için gerekli değildir. Öğle uykusu gereksinimi günden güne azalır ve 3 yaşma doğru bütünüyle ortadan kalkar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Uyku bozuklukları</span><br /><br />Uyku bozukluklarına çocuklarda çok sık raslanır.<br /><br />Uyku bozukluğu, çocuğun uykuya dalmasında bir yavaşlık olarak da ortaya çıkabilir. Çocuk çok sinirli olur, uykusunu geciktirmek için uğraşır. Çok yorgun bir çocuk da uykuya dalmakta güçlük çeker. Düş gücü geniş çocuklar da düşlerini gerçeklerle karıştırarak uykularından olurlar. Düşlerini yaşar, korku ve kaygılara kapılırlar. Bunun kökeni, etkileyici bir öykü ya da masal, bir kitap, bir film olabilir. Çocukların düşlerine giren ve uykularını kaçıranlar, genellikle masallardaki hayvan ya da kişilerdir. Karabasanlara da raslanır. Çocuk uyanıp, korkusunu dile getirir. Avutulduktan, kaygıları giderildikten, yatıştırıldıktan sonra yeniden uyur. Bazen de gerçek anlamıyla gece korkuları sözkonusudur: Çocuk bağırır, ağlar ve dehşet içinde uyanır. Bu durumda, çocuğu yatıştırmak da, yeniden uyutmak da çok daha güçtür.<br /><br />Çocuklarda karabasanlar normal, gece korkuları normal değildir (hele sık sık tekrarlıyorlarsa).<br /><br />Genellikle az raslanan aşırı uyuma, her zaman, kaygılı çocuklarda görülür.<br /><br />Uyurgezerliğe özellikle 8-9 yaşlarında (erkek çocuklarda kızlardan daha çok) raslanır. Çocuk kalkar, yürür, sonra tek başına gidip yeniden yatar. Gece gezintilerini ertesi gün anımsamaz. Bunlar genellikle, zeka bakımından kesinlikle normal, ama kuşkulu, kaygılı çocuklardır.<br /><br />Böcekler de uykuyu bozabilir. Bir şey sokmuş-sa çocuk kaşınır ve uyanır. Kaşıntısı çocuğun sinirliliğini büsbütün artırır. Bunun için, odasında tahtakurusu,. pire, sivrisinek gibi böcekler bulunmamasına dikkat etmek gerekir. Çocuğun hasta olduğu zaman (kulak iltihabı boğaz iltihabı, v.b.) iyi uyuyamayacağı açıktır; sağlığına kavuştuğunda uykuları da böylelikle düzelecektir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-20381628940674083892010-09-12T11:52:00.000-07:002010-09-12T11:56:08.729-07:00Çocuklar İçin Oyun ve Oyuncaklar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqq0oFh-HiKF-BKUbioHsIuFIPhAH2FcCSlxEMzCqoVf4X5iSbw3lCzET3v1w84A6o3wjBm3pGtDDfj32VNMOxea7M5OEGe3XsoJ-7m8EKgNoRfI8HQ0vH8hL-4oFveMQr4hQvkgtJmb8O/s1600/cocuklara-oyuncak.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqq0oFh-HiKF-BKUbioHsIuFIPhAH2FcCSlxEMzCqoVf4X5iSbw3lCzET3v1w84A6o3wjBm3pGtDDfj32VNMOxea7M5OEGe3XsoJ-7m8EKgNoRfI8HQ0vH8hL-4oFveMQr4hQvkgtJmb8O/s320/cocuklara-oyuncak.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516102571431017234" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">OYUN VE EĞLENCE</span><br /><br />Arkadaşlarla birarada olma<br />Arkadaşlarla birarada bulunma, onlara bağlanma, çocuğun o zamana kadar yalnızca anne ve babasına yönelttiği duygularının başka kişilere de yönelebilmesini sağladığından, çok yararlıdır.<br />cocuklara-oyuncak<br /><br /><br />Arkadaşlık, çocuğa kendi yaşındakilerle düşünce alış verişi olanağı sağlayarak, bir yandan ilgi duyduğu konuların alanını genişletir, öte yandan da, düşünce yeteneğini, yargı gücünü ve olaylara eleştirici gözle bakma yeteneğini geliştirir.Çocuğun aile ortamına kapanıp kalmaması gerekir. Ruhsal dengesi için, kişiliğini oluşturabilmesi ve belirlemesi için buna gereksinimi vardır.<br /><br />Arkadaşlarıyla yaşam deneylerini birbirlerine anlatmaları, düşünsel ya da fiziksel boy ölçüşmelere girişmeleri, çocukların toplumsal yaşama daha iyi uymalarını sağlar.<br /><br />Tatiller, insanın bedensel ve ruhsal açıdan kendini toparlaması için birer olanaktır. Kentten kaçar, doğayı, temiz havayı ararız. Bu dönemde çocuk da, özgürlüğe ve ferahlığa gereksinim duyar.<br /><br />Çocuk, tatillerde gözlem yeteneğini, somut ve canlı bilgilerini geliştirmek olanağı bulur; okul bilgileri, çocuğun kafasında açıklığa kavuşur.<br /><br />Tatillerini ana-babasıyla mı, yoksa bir başka yerde (bir akrabanın yanı, bir kamp, v.b.) mi geçireceği çocuğun yaşına bağlıdır.<br /><br />Çok küçük çocuğun, çevresinde ailesini görmeğe gereksinimi vardır. Onu ailesinden ayırmak, tatilden umulan iyi sonuçlan vermeyebilir. Çocuk kendini az ya da çok terkedilmiş hissedip üzülebilir, donuklaşabilir, tasa duyabilir.<br /><br />Ana-baba çocuklarını tatile göndermek istiyor, ama kendileri bu olanağı bulamıyorlarsa, aile çevresinde, çocuğun iyi tanıdığı ve sevdiği birini bulmaları iyi olur.<br /><br />Çocuk ailesiyle birlikte, ailesinin arkadaşlarıyla ya da kendi küçük arkadaşlarıyla iyi bir tatil geçirebilir. Gene de küçük çocuk, bir an önce ana-babasına ve kardeşlerine kavuşmak isteyeceğinden, tatil ayrılığının pek uzun sürmemesi yerinde olur.<br /><br />Bütünüyle yabancı kişilerle uyuşması daha uzun zaman ister, daha güç olur, bazen de hiç olmayabilir.<br /><br />Daha büyük çocuklar için durum değişiktir: Büyük çocuk tatilini aile çevresi dışında, akrabaların yanında, kamplarda ya da arkadaş evlerinde geçirmekten hoşlanır. Çok uyanık, becerikli, çabuk kaynaşan çocuklar genellikle bu tür tatilleri severler. Daha çekingen, duygusal, ortak yaşama pek yatkın olmayan çocuklarsa, yabancı yerlerdeki yaşama ayak uydurmaları daha güç olduğundan, çabucak aile özlemi çekmeye başlarlar.<br /><br />Bu arada gerek okuldaki, gerekse tatil kamplarındaki toplu yaşamın, çocuğun aileden aldığı eğitimin tamamlayıcısı olduğunu belirtmek gerekir. Çocuğun aile içi ilişkileri ile topluluk içi ilişkileri birbirinin aynı değil, birbirinin tamamlayıcısıdır.<br /><br />Çocuk, aile ortamında kişiselliğe düşkün, bencil, dediği dedik olma eğiliminde bir yaratıktır; oysa toplu yaşamda, başkalarına daha bağımlı, dolayısıyle de daha toplumcul, daha özgeci (başkalarını düşünen) olacaktır.<br /><br />Tatil dönemleri, çocuğun özgürlüğe alışması ve sorumluluk duygusunu geliştirmesi için son derece uygun bir dönem, kendine güvenmeye alışma, belirli bir olgunluk düzeyine erişme yolunda atılan ilk adımlardır ve çocuk bu yoldan durmadan ilerlemelidir.<br /><br />Eğitici oyunlar<br /><br />Çocuğun aklını biçimlendirmesini, bedenini ve zevklerini geliştirmesini, becerikliliğini ve zekasını denemesini, reflekslerini geliştirmesini, kişiliğini güçlendirmesini ve belirlemesini sağlar, akıl yürütme yeteneğini uyandırırlar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On sekiz ay-üç yaş</span><br /><br />Özellikle biçim, uzay ve renk kavramlarını belirlemeye yarayan balon, ipe dizilecek boncuklar, küreler, içice geçen küpler gibi takma-çıkarma gerektiren oyuncaklar yararlıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Üç-altı yaş</span><br /><br />Anaokulu ya da çocuk bahçesi yaşıdır. Oyunların çocukların düş gücünü, gelişmekte olan becerikliliklerini ve sanat eğilimlerini geliştirmesi istenir. Bu amaca yönelik oyuncaklar, çocuğun bir şeyler kurmak, yaratmak, biçim vermek ve aklından geçeni canlandırmak gereksinimlerini karşılayan, tahtadan ya da plastik maddeden küpler ya da tuğlalar biçiminde inşaat oyunlarıdır.<br /><br />Ayrıca başka, «mozaik» türü resim yapmaya olanak veren oyuncaklar, sökülüp takılabilen oyuncaklar, içice geçirilebilen oyuncaklar yararlı olur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">İki-dokuz yaş</span><br /><br />2 vede 3 parçalı olanlardan binlerce parça içerenlere kadar çeşitli büyüklük ve tipte sökülüp takılacak bir resim, harita, v.b.’ni yeniden oluşturmaya dayanan oyuncaklar da, uzam ve biçim kavramlarından, yalın mantık kurallarından yararlanmayı gerektiren kusursuz eğitici araçlardır. Çocuğu dikkate, düşüncesini bir noktada toplamaya ve sabırlı olmaya alıştırırlar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Altı-dokuz-on yaş</span><br /><br />Çocuk için yaşam bir oyundur. Büyükleri taklit etmesine yardımcı bütün oyuncaklar, «eğitici oyuncak» sayılabilir; çünkü çocuk, bunlar sayesinde alıştırmalarını yapacak, «prova edecek» ve geleceğin büyüğü olmaya hazırlanacaktır.<br /><br />inşaat oyunları bu yaşlarda da geçerlidir; ama daha ayrıntılı hazırlanmış, daha çapraşık olmaları gerekir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">On bir-on beş yaş</span><br /><br />Çocuk büyüdükçe sıra, bilimsel oyuncaklara gelir. Bunlar çocuğun bazı montaj çalışmaları, yalın kimyasal deneyler yapmasına olanak verir.<br /><br />Bu yaşlar aynı zamanda tarih, coğrafya, sanat dallarında güncel konulara soru-yanıt oyunları için de uygundur.<br /><br />Gene bu dönemde çocuk çok özel konulara ilgi duymaya başlar: İlk çiçek, pul, kelebek koleksiyonlarına girişir.<br /><br />Çocuğa yaşma, beden ve ruh gelişmesine uygun oyuncaklar vermek temel kuraldır. Yaşma göre çok güç, çok ayrıntılı oyuncaklar çocuğun cesaretini kırar; kendine güvenini sarsar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Resim</span><br /><br />Çocuğun dışa açılmasına, becerisini ve sanat beğenisini geliştirmesine, iç duygularını dışa vurmasına, ruhsal «boşalmasına» olanak verir. Bu nedenle psikologlar, testler sırasında, çocukların yaptıkları resimlere büyük önem verirler.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Okuma</span><br /><br />Çocuk okumayı öğrenmeden önce, anne ya da babasının anlattığı ya da okuduğu masal ve öyküleri dinler, kitabın resimlerinden olayın akışını izler. Daha sonra ise, kitapları kendi okumaya başlayarak sözcük dağarcığını, bilgilerini artırır. Bu nedenle, kitap seçiminde eğitimcilere, anne ve babaya büyük sorumluluk düşer.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Televizyon</span><br /><br />Günümüzde çok önemli bir düşünce ve bilgi yayma aracıdır. Çocuğa da pek çok konuda geniş bilgi sağlar; ama ana-baba, çocuğun izleyeceği programlar konusunda dikkatli olmalıdır. Televizyon canlı ve çekicidir; çocuğun düşlerini güçlendirir, bilgilerini artırır ne var ki, bazen korkularını da artırır, ve o zaman tehlikeli olur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Spor</span><br /><br />Beden ve düşünce çabası gerektiren spor, çocuğun uyumlu gelişmesini sağlayacağından, eğitici bir oyun ya da etkinlik sayılabilir.<br /><br />Spor, bütün toplumsal engelleri ortadan kaldı-rararak, çocuğun ba$ka çocuklarla boy ölçüşmesini sağlar. Spor sayesinde çocuk, hareketlerine ve gücüne egemen olmayı öğrenir; böylece kendine güveni arttığı gibi, çoğunlukla ahlak anlayışı da yüksek düzeyde bir gelişme gösterir.<br /><br />Spor, solunum sistemini, kasları, sinir sistemini ve kalp-damar sistemini çalıştırır. Ama sert sporlar ile bedenin yalnızca belli bir bölümünü çalıştıran sporlardan kaçınılmalıdır.<br /><br />En yararlı spor yüzmedir. Çocukların çoğuna önerilebilir.<br /><br />Açık havada yapılan bütün sporlar da genellikle yararlı olur.<br /><br />Ergenlik çağma, yani 16 vede 17 yaşma kadar sporun çok yorucu dallarından ve yoğun antrenmanlar gerektiren, yarışma türü sporlardan kaçınmak gerekir. Çocuğun bedeni yeterli ve doyurucu bir genel gelişme düzeyine henüz erişmemiş olduğundan, bu spor dalının gerektirdiği çalışmaları kaldırmayabilir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-41098733532715102132010-09-12T11:10:00.001-07:002010-09-12T11:11:26.603-07:00Çalışan Kadınların Çocuklarının Bakımı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidT2WhbgL-utzXPs4j9rYAtKwNBU7HMuN1biiUvnFsaC2IJO5VFi1hKlG1pf_bqNFr4-T6qN5_bJvEje5o0mhVO62KCOVjwUzHykA5Z1ZMbL8HNn85LlRQShiadUf-Hf0g5m10O_hyA1Vi/s1600/calisan-Kadinlai%C4%B1n-cocuklai%C4%B1i%C4%B1n-Bakimi.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 225px; height: 225px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidT2WhbgL-utzXPs4j9rYAtKwNBU7HMuN1biiUvnFsaC2IJO5VFi1hKlG1pf_bqNFr4-T6qN5_bJvEje5o0mhVO62KCOVjwUzHykA5Z1ZMbL8HNn85LlRQShiadUf-Hf0g5m10O_hyA1Vi/s320/calisan-Kadinlai%C4%B1n-cocuklai%C4%B1i%C4%B1n-Bakimi.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516091128808682290" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">ANNELERİ ÇALIŞAN ÇOCUKLARIN BAKIMI</span><br /><br />Çalışan kadınların çocuklarının bakımı konusunda çeşitli çözümler vardır.<br /><br />Anne, çocuğu sabah yuvaya getirir, soyar ve yardımcılardan birine teslim eder; yardımcı, çocuğun altını değiştirir ve yaşma göre, oyun odasına ya da beşiğine götürür.<br /><br />En büyükler (18 aylıktan 3 yaşına kadar olanlar) yuvada eğiticinin gözetimi altında oynarlar.<br /><br />Çalışan anneler açısından büyük bir çözüm olmasına karşın, yuvaların bazı kusurları da vardır:<br /><br />— öteki çocuklara bulaşma tehlikesi nedeniyle hasta çocuklar kabul edilmediğinden, çocuk hastalandığında, annenin ona bakmak için işinden izin alması gerekir; işveren, hele sık sık tekrarlanıyorsa, bu durumu pek hoş karşılamayabilir;<br /><br />— yuvalardaki personel, sayı bakımından genellikle yeterli değildir; dolayısıyle çocuk gerektiğince şefkat ve yakınlık göremez;<br /><br />— özellikle güç yiyen çocuklar, yeterince beslenmeyebilirler.<br />calisan Kadinlaiın cocuklaiıiın Bakimi<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Bakıcılar</span><br /><br />Bakıcılar, annenin işte olduğu saatlerde kendi evlerinde çocuğa bakan kadınlardır. Bazı bakıcılar, çocuklara gece ve gündüz bakarlar.<br /><br />Bakıcı kadınların sakıncalarından biri, kazançlarını artırmak için bakabileceklerinden fazla çocuk kabul edebilmeleridir. Kuşkusuz bu durum çocukların zararmadır. 2-3 (bazen daha fazla) çocuğa bakan bakıcıların, hele çocukların bazıları mama çağındaysa, her çocukla ne kadar ilgilenebildikleri ve gerekli sevgiyi her birine ne ölçüde gösterebildikleri tartışılabilir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Evde bakım</span><br /><br />Annenin de çalıştığı aileler için bir başka çözüm de, eve bakıcı bir kadın ya da genç kız (sabah gelip akşam giden ya da sürekli evde kalan) tutmaktır.<br /><br />Evdeki bakıcı, bebekle ilgilenir, bebeği yıkar, yedirir, gezdirir, hava aldırır. Küçük çapta ev işleri de yaparak annenin yükünü hafifletir: Dikiş diker; ütü yapar; bazı yemekleri hazırlar.<br /><br />Evde bir bakıcı bulunması, kuşkusuz çocuğun bakıcı kadının evine bırakılmasından daha iyidir. Çocuk evinde kalır, hava koşulları kötü de olsa bakıcının evine götürülüp geç vakitlerde geri getirilmesi gerekmez. Daha sakin, daha az hareketli bir yaşamı olur. Ayrıca, yalnızca kendisiyle uğraşacak bir kişinin elinde olması da daha yararlıdır. Bu çözümün sakıncaları, bakıcı kadın ya da genç kızların genellikle, çocuğun yetiştirilmesi için gerekli bilgilerinin ve sağlık kurallarına uyma alışkanlıklarının pek yeterli olmamasıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">OKUL</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Anaokulunun önemi</span><br /><br />Anaokulu yaşı, okula başlama çağı öncesindeki 1 ya da 2 yıldır. Anaokulu, çocuğa toplum yaşamına girme olanağı sağlar. Değişik çevrelerden, farklı toplumsal sınıflardan gelen, farklı kişilikte yaşıtları arasında çocuk, dünyanın ne olduğunu görür. Kişilerin birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını ve her birine karşı nasıl davranmak gerektiğini öğrenir. Aile ortamından, özellikle de annesinden uzaklaşmakla, bir tür özerklik kazanır.<br /><br />Anaokulunun bir görevi de, çocuğu ilkokula hazırlamaktır. Çocuk belirli saatlerde kalkmaya alışır, gene belli bir. disipline uymak zorunda kalır. Toplum içinde yaşamayı, becerikli olmayı öğrenir. Okulda, düğmelerini tek başına iliklemek, ayakkabılarını tek başına bağlamak zorundadır. Küçük arkadaşlarıyla işbirliği yapması da gerekir. Bütün bunlar, ilkokul için iyi bir hazırlıktır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Okul döneminin başlıca evreleri</span><br /><br />Küçük çocuğun okul yaşamı, anaokulu ile başlar. Anaokuluna giderken çekingen ve kuşkuludur; ama bir yandan da büyümüş ve «okula gidiyor» olmaktan ötürü kıvanç duymaktadır. Üstelik bu arada, çocuk olmanın ayrıcalıklarını da yitirmeyecektir; çünkü anaokulunda, zamanın büyük bölümü oyunlara ayrılmıştır.<br /><br />Daha sonra sıra «büyüklerin okulu» na, yani ilkokula gelir. Çocuk kendini daha da önem kazanmış, hisseder. Okulda dinlemeyi, okumayı, yazmayı, hesap yapmayı öğrenir. Çalışma konusundaki tutumu gelişme gösterir; düşünmeyi, akıl yürütmeyi öğrenir.<br /><br />8 vede 9 yaşlarına doğru çocukların çoğu, öğretmenin yetkesini (otorite) ve düşüncelerini tartışır. Bu, aynı zamanda, çocuğun mantıklı ve bilimsel düşünme yeteneğini kazandığı dönemdir; sanat duygusunun uyanışı ve güzellikten anlama, 10 vede 12 yaşlarına doğru başlar.<br /><br />Çocuğun yaşamındaki önemli evrelerden biri de, orta öğrenime geçişi olacaktır. Bu dönem aynı zamanda, ergenlik çağının da başlangıcıdır.<br /><br />Orta öğretim,çocuğu daha çok kişisel çabaya. daha düzenli olmaya zorlar. Sürekli dostluklar da bu dönemde kurulur. Çocuk, çevresindeki dünyayı tanımayı öğrenmiştir; arkadaşlarını, dostlarını kendi kişisel beğenilerine ya da ideallerine göre seçer.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-36254755158735482982010-09-12T11:07:00.000-07:002010-09-12T11:09:02.602-07:00Kişiliğin Gelişmesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwKr9m5ecGTuXGcCF75kBojvqAGvLUB3mGfjJeTRsAMReqLbklvlpOFHNv-etFH73qY3Vlfzfe9yExuSOpcqZTl7JdZWDLua3lMZnZw5dw2AuALnOqBSsbyThuSSqzCn4_XQfBeV3d8vlw/s1600/cocukta-Ki%C5%9Filik-geli%C5%9Fimi.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwKr9m5ecGTuXGcCF75kBojvqAGvLUB3mGfjJeTRsAMReqLbklvlpOFHNv-etFH73qY3Vlfzfe9yExuSOpcqZTl7JdZWDLua3lMZnZw5dw2AuALnOqBSsbyThuSSqzCn4_XQfBeV3d8vlw/s320/cocukta-Ki%C5%9Filik-geli%C5%9Fimi.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516090516424262578" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">KİŞİLİĞİN GELİŞMESİ</span><br /><br />Kişilik kavramı çocukta ancak 3 yaşına doğru belirir.<br /><br />Çocuk, bu dönemde kendi bilincine varır ve «ben» demeyi öğrenir.<br /><br />Kendini başkalarıyla karıştırmaktan vazgeçer. Artık başkalarından ayrı biri olduğunu kesinlikle anlamıştır.<br /><br />Kendi başına buyruk olmak ister, herkese «hayır»ı yapıştırır (3 yaşın karşı gelme nöbeti); bu, bağımsızlığın başlangıcıdır.<br /><br />Yaşamının bu döneminde çocuğun duygusal gereksinimleri, nerdeyse bedensel gereksinimlerinin önüne geçmiştir. Kişiliğinin bilincine varma dönemi çocuk için çok önemlidir. 3 yaşındaki çocuğun özerklik isteğini anlayışla, karşılamak ve duygusal güvenliğini korumaya özen göstermek gerekir.<br /><br />cocukta Kişilik gelişimi<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">İki tür kişilik vardır:</span><br /><br />— çocuk büyüdükçe yerleşen bedensel kişilik: Çocuk bedensel olarak değişir; çizgileri belirir ve belirlenir: sonuçta ortaya kendine özgü bedensel bir kişiliği olan bir birey çıkar;<br /><br />— çocuk «olgunlaştıkça» dönüşüme uğrayan ruhsal kişilik: Çocuğun karşılaştığı durumlara, yaradılışına, beğenilerine, düşüncelerine göre biçimlenir; sonuçta bir yaşam felsefesi, tepkileri olan bir birey çıkar.<br /><br />Okul, çocuğu toplu yaşama alıştırır. Önünde yeni ufukların açılacağı, düşünmeyi ve akıl olarak yürütmeyi öğreneceği yeni bir evreye girmiştir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-58988617938864754642010-09-12T11:05:00.000-07:002010-09-12T11:07:11.014-07:00Okul Çocuğunun Sağlığı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieS437YG74e1bsE_wdlrNs2jJTE9vlzUEFh_CntKV8OBh1dksXXEtUZDSftgVYtPVuzvr893HllqORWsmunk1F7OdPU_LM4gYxj6UcNospR8n14iRYUqxBqMD5IGUFTxwXEB_yHZTME92O/s1600/okul-%C3%A7ocu%C4%9Funun-sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieS437YG74e1bsE_wdlrNs2jJTE9vlzUEFh_CntKV8OBh1dksXXEtUZDSftgVYtPVuzvr893HllqORWsmunk1F7OdPU_LM4gYxj6UcNospR8n14iRYUqxBqMD5IGUFTxwXEB_yHZTME92O/s320/okul-%C3%A7ocu%C4%9Funun-sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516090164137273026" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">OKUL ÇOCUĞUNUN SAĞLIĞI</span><br /><br />Sağlık koruma ve temizlik kurallarına uyuluyorsa, beslenme rejimi dengeliyse, fiziksel-ruhsal yeteneklerine uygun çalışma sağlanıyorsa, temiz havadan ve spordan elden geldiğince çok yararlandırılıyorsa, okul çocuğu sağlıklı olur.<br /><br />Bu saydığımız etkenlerden biri eksilirse, denge bozulur ve böylerlikle , çocuğun sağlığı da tehlikeye girer.<br /><br />Çocuk et, sebze, süt ürünleri, meyve ve vitamin bakımından zengin, çeşitli, sağlıklı ve iştah açıcı besinler almalıdır.<br /><br />Yalın temizlik kurallarına (beden, saç ve diş temizliği) uymağa alıştırılmalıdır. Öte yandan, çalışma saatleri de çok uzun olmamalı, çocuk, ödevlerini yapsın, ders çalışsın diye çok uzun süre kapalı tutulmamalıdır.<br /><br />Spor, tatiller, doğada gezintiler, çocuğun dengeli ve sağlıklı olmasına katkıda bulunan etmenlerdir.<br />okul çocuğunun sağlığı<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Okul döneminde koruyucu sağlık önlemleri</span><br /><br />Okul döneminde tartı, ölçümler, tıbbi muayeneler ve röntgen muayeneleriyle çocuğun bedensel büyümesi denetlenmelidir.<br /><br />Aşıların geçerlilik süresini de gözlemek ve tekrarlama gerektirenleri uygulamak gerekir.<br /><br />Verem aşısı (BCG) her çocuğa uygulanmalı ve her yıl denetlenmelidir. BCG uygulama yöntemleri çeşitlidir. En çok kullanılan, 10 ünitelik arı tüberkülinle deri içi tepkimesidir.<br /><br />Çocuk, yeterince olgunlaşmadığı için okulda güçlük çekiyorsa, geri kalıyor ya da öğrenimi dalgalanmalar gösteriyorsa, psikologa başvurulmalıdır (psikolog çeşitli testler yardımıyla, gerek eğitimcilere, gerekse çocuğun ailesine tutacakları yolu gösterebilir).<br /><br />Görüldüğü gibi, küçük öğrencinin bedensel ve ruhsal açıdan uyumlu gelişmesi okulda yakından gözlenir ve gerektiğinde, erken teşhise büyük ölçüde yardımcı olur.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-28822161487136085572010-09-12T11:03:00.000-07:002010-09-12T11:05:16.633-07:00Çocuklarda Sinirsel Bozukluklar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh-hPW137XsKXhu1PrOqr0MQ6iOQ4Ush10SSpk04b8mUT0PJWuSeAxZy15tXDQkju7PpwMpV69Xog1bq_uzthFkPFhl1-UrV3iqy5VSMDQEjd5d1sb0YBlsKUbBggcl87TtBFRRQ_f8oc1/s1600/cocuklarda-sinirsel-bozukluklar.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh-hPW137XsKXhu1PrOqr0MQ6iOQ4Ush10SSpk04b8mUT0PJWuSeAxZy15tXDQkju7PpwMpV69Xog1bq_uzthFkPFhl1-UrV3iqy5VSMDQEjd5d1sb0YBlsKUbBggcl87TtBFRRQ_f8oc1/s320/cocuklarda-sinirsel-bozukluklar.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5516089453826052850" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;">ÇOCUKLARDA SİNİRSEL BOZUKLUKLAR</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Çocukta iki tür bozukluk sözkonusu olabilir:</span><br /><br />— zihinsel bozukluklar;<br /><br />— hareket yeteneği bozuklukları. Bozukluklar çok çeşitli derecelerde olabilir. Zihinsel bozukluklarda ölçüt, zeka geriliği derecesini<br />belirleyen zeka ortalaması (IQ) testidir. Zeka geriliği, zihinsel işlevlerin gelişmesindeki geriliktir. Çevreye uyma ve öğrenme güçlüğü, biçiminde belirir.<br /><br />Sinirsel bozukluğu olan çocuklara, özel kuruluşlarda, durumlarına uygun özel özen gösterilir. Bu kuruluşlarda çocuklar aşağı yukarı normal bir eğitim görür, başka çocuklarla temas kurma olanağı bulur.<br /><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sıralama şöyledir-.</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">— hafif gerilik:</span> IQ, 65-80 arasındadır; bu çocuklar tam özerkliğe kavuşabilir ve erişkin yaşa geldiklerinde toplum içinde çalışabilirler;<br /><br /><span style="font-weight: bold;">— orta gerilik:</span> IQ, 50-65 arasındadır; çocuklar kısmi bir özerkliğe kavuşabilir ve ilerde ufak tefek işler yapabilirler;<br /><br />— ağır gerilik: IQ, 30 vede 50 arasındadır; özerklik çok sınırlıdır; ancak çok kolay işler yapabilirler;<br /><br /><span style="font-weight: bold;">— tam geri zekalılık: </span>IQ, 30′un altındadır, hemen hiç bir iş yapamazlar.<br /><br />Hareket yeteneği bozuklukları da derece derecedir:<br /><br />— hareket yeteneği bozukluğu doğuştan (doğuştan bir oluşum bozukluğu olan omurga çatlaklığı gibi; bu durumda, omurga kanalının arka çeperinin bir bölümü açıktır) olabilir;<br /><br />— bozukluk, annenin gebeliğin ilk iki ayında kızamıkçığa yakalanmış olmasının sonucu olabilir;<br /><br />— bozukluk, doğumun kötü koşullar altında geçmiş olmasından ileri gelebilir;<br /><br />— hareket yeteneğindeki azalma, doğumdan sonra ortaya çıkmış olabilir: Çocuk felci; zehirlenme; beyin zarları iltihabı; mültipl skleroz, dolaşım bozuklukları sonucu kas hastalıkları.<br /><br />Sinirsel bozukluğu olan çocuğun aile içindeki durumu<br /><br />Eskiden, sinirsel bozukluğu olan çocuk aile için bir utanç kaynağı olarak görülür, çoğunlukla kimseye gösterilmezdi. Günümüzde aileler buv çocukların utanılacak bir şey olmadıklarını ve onlara yardımcı olmak için elden gelenin yapılması gerektiğini anlama yolundadırlar.<br /><br />Bu tür bir çocuğa yardım edilmeli, ama sinirlerini bozacak ölçüde aşırı bir acıma duygusu ser-gilenmemelidir. Bu durumdaki çocuğun gereksinimi genellikle belli belirsiz bir yardım ve sürekli teşviktir. Çocuk elden geldiğince kendi-olanaklarıyla başının çaresine bakmaya alıştırılmak, her gün bu yönde yeni bir çaba (çok küçük de olsa) göstermesi istenmelidir. Ona da güvenmek ve bazı şeyler için kendi başına karar verip yapmasını sağlamak gerekir.<br /><br />Çocuk olduğu gibi kabul edilmeli, ana-baba, bozukluğun sorumluluğunu karşılıklı olarak birbirlerine yüklemekten ya da bu nedenle çocuğa düşman olmaktan kaçınmalıdır. Bu gibi tutumların hiç bir yararı yoktur.<br /><br />Sinirsel bozukluğu olan çocuğun sezgileri çoğunlukla büyük ölçüde gelişmiştir; kişilerin kendisine karşı tepkilerini ve duygularını hemen ve çok iyi anlar.<br /><br />Böyle bir çocuk karşısında elden geldiğince doğal davranmak gerekir; böylece o da, durumunu daha iyi kabullenecektir.<br /><br />Sinirsel bozukluğu olan çocuğun özel bakını merkezlerindeki durumu<br /><br />Çocuk, yakınlarına karşı çok saldırgan bir tutum içindeyse (çoğunlukla aile ortamı uygun olsa bile, durum böyledir), özel bir bakım merkezine konması gerekebilir.<br /><br />Bakım merkezlerinde çocuğa gerekli özel özen gösterilir, yeteneklerine uygun öğretim sağlanır.<br /><br />Bu kuruluşların üstünlüğü, çocuğun duyusal ve hareketsel edinimlerini, konuşmasını, dolayısıy-le de öteki çocuklarla ilişki kurma olanaklarını ge-liştirmesidir.<br /><br />Çocuk bu merkezlerde ruhsal bir destek bulur; ama gene de aile ile bağlarının kopmamasına dikkat edilmelidir.<br /><br />Büyük yanılgılara düşmeyi önlemek için, ana-baba ile özel bakım merkezinin eğiticileri arasındaki işbirliği sürekli olmalıdır.<br /><br />Bu arada, durumu iyice tartmadan çocuğu acele bir kararla özel bakım merkezine vermemek, çok özel durumlar dışında da sürekli orada bırakmamak gerekir.<br /><br />Çocukta bir sinirsel bozukluk olduğunun teşhisi önce, bazı anormalliklerin farkına varan aileler, daha sonra 1 ve 2 yaşlarındaki çocukları düzenli olarak muayene eden hekimler, okul çağında da öğretmenler tarafından yapılır.<br /><br />Teşhis önemlidir. Kişiliğini ve anormalliklerini belirlemek için, çocuğun bir süre gözlenmesi gerekir.<br /><br />Sinirsel bozukluğu olan çocukların tedavisi özel kuruluşlarda gerçekleştirilir. Bunlar arasında tedaviye ağırlık verilen kuruluşlar (körler, sa-ğır-dilsizler, hareket yeteneği eksikliği gösterenler için), okul çağı çocuklarında görülen zeka gerilikleri için de ruh sağlığı dispanserleri sayılabilir.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7681310484485499599.post-91176282112989216392010-08-31T01:51:00.000-07:002010-08-31T01:53:28.022-07:00Çocuk Hastalıkları Biliminin Gelişmesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Bf_4KbZVAGktQQzhW0dEWD5nAMUGUCjHiuRxBzUQgEdCnQ0oLl7TqJ_7f5Xilpuq4J-dgSmicaoo2CrM5c55yXiMv4BVb8emxFRON5ftk6Nqek9ZtO8lriKq8mCN5yKt9N9RrduDo36z/s1600/cocuk-Hastal%C4%B1klar%C4%B1.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 320px; height: 208px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Bf_4KbZVAGktQQzhW0dEWD5nAMUGUCjHiuRxBzUQgEdCnQ0oLl7TqJ_7f5Xilpuq4J-dgSmicaoo2CrM5c55yXiMv4BVb8emxFRON5ftk6Nqek9ZtO8lriKq8mCN5yKt9N9RrduDo36z/s320/cocuk-Hastal%C4%B1klar%C4%B1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5511494180918459186" border="0" /></a><br />40 yıl öncesine kadar, çocuk hekiminin (çocuk hastalıkları uzmanı) etkinliği sıfır değilse bile pek azdı. 1934 yıllarında bir çocuk hastanesini gezen kişilerin karşılaştıkları tabloyu gözlerimizin önünde canlandırmaya çalışalım.<br /><br />Kuşpalazı koğuşu olarak kullanılan küçük binadan, kuşpalazına tutulmuş küçüklerin attığı boğuk çığlıklar yükseliyor, bazıları gırtlaklarına yerleştirilmiş bir boru, bazıları boyunlarından geçirilip soluk borularına uzatılmış bir boru (son kurtuluş umudu) yardımıyla soluk alıyor, kötücül difteriye özgü balmumu rengi yüzleriyle ölümü bekliyor.<br /><br />Süt bebekleri bölümünde, bir deri bir kemik kalmış, kuşkulu bakışlı, gözleri yuvalarına gömülmüş çocuklar, önü alınmakta hiç de başarılı olunmamış su yitimi nedeniyle ölümü beklemekteler.<br />cocuk Hastalıkları<br /><br /><br />O dönemlerde beyin zarları iltihabı (menenjit), annelerin büyük korkusuydu. Verem kökenli, pnömokok kökenli beyin zarları iltihaplarından kurtuluş yoktu. Yalnızca menengokok kökenli beyin-omurilik iltihabı, hastaların çoğunda tedavi edilebiliyor, ama genellikle çeşitli izler bırakıyordu.<br /><br />Solunum sistemi iltihaplarının sık görülen ve çok tehlikeli sonucu (günümüzde çok ender raslanır) olan atipik zatürreler (akciğer loblannın değişik bölümlerinin iltihaplandı, zatürre), ailelerin tepesinde bir Demokles kılıcı gibi sallanmaktaydı. İvegen eklem romatizmasının kalp hastalığına yolaçmasını önlemekte (yolaçtığı zaman da tedavi etmekte) kullanılan yöntemler genellikle yetersiz olduğundan, ölüme engel olunamıyor, olunsa bile kalp kapaklarında kalıcı bozunlar önlenemiyor ve uzun dönemde tehlikeli sonuçlara yolaçıyordu.<br /><br />Çocuk felcine karşı da savunma olanağı yoktu. Hastalığın solunum yollarını etkileyen türleri öldürücü oluyor, öldürücü olmadıkları zaman da hafif ya da ciddi sakatlıklara yolaçıyordu.<br /><br />Kuşkusuz o dönemlerde de bazı ilerlemeler gerçekleştirilmişti. İnsülinin bulunması sayesinde küçük hastalarda şeker hastalığının asidoz komasına (keto -asidoz) doğru ilerlemesi engelleniyor, hastalık dengelenerek, hasta normal kişiler arasına katılıyordu. Cerrahi de ilerlemişti. Mide kapısı darlığı 1900′lerden beri ameliyatla düzeltilebilmekteydi. Apandis iltihabı (apandisit), yeterli ve hızlı koşullar altında teşhis ve tedavi edilebilmekteydi. Ortopedide ilerlemeler gerçekleştirilmekteydi.<br /><br />Ama bütün bunlar, son 30 vede 40 yılın başdöndürücü ilerlemesiyle karşılaştırıldığında son derece önemsiz görünmektedir.<br /><br />Günümüzde hastanelerde artık kuşpalazı koğuşu yoktur; çünkü aşı sayesinde bu hastalık ortadan kalkmıştır. Çocuk felci de aşı sayesinde, nerdeyse yok denecek kadar azalmıştır. Veremli çocuklara Batı ülkelerinde hemen hiç raslanmamakta, hastalık yalnızca zorunlu BCG aşısının yaygın biçimde uygulanmadığı ülkelerde görülmektedir. Kuşpalazı ve çocuk felcinin ortadan kalkması, veremin büyük ölçüde gerilemesi, uygulanması kolay, az masraflı ve çocuk açısından tehlikesiz olan koruyucu yöntemler sayesinde elde edilmiş tartışılmaz sonuçlar, gerçek zaferlerdir.<br /><br />Antibiyotiklerin bulunması, enfeksiyon hastalıklarının aşağı yukarı tümünü tedavi etmeyi sağlayan pek çok ilaç çeşidinin piyasaya sunulmasını sağlamıştır. İvegen beyin zarları iltihabı (akut menenjit) ve septisemi tedavisinde başarı şansı, günümüzde çok yüksektir. Yeni doğmuş çocuklarda görülebilen tehlikeli enfeksiyonlar da, erken başlanan ve iyi yürütülen tedavi karşısında altedilebil-mektedir. Ayrıca antibiyotikler, bazı enfeksiyon hastalıklarından korunmayı da sağlamaktadır. Sözgelimi yıllar boyu sakıncasızca sürdürülebilen aylık penisilin iğneleri, çok tehlikeli kalp ihtilaflarına yolaçtığı bilinen ivegen eklem romatizmasının tekrarlamasını önlemektedir.<br /><br />Kortizon ve türevlerinin bulunması, ivegen eklem romatizmasının kalbe sıçramalarına karşı etkili bir tedavi sağlamıştır.<br /><br />Başka pek çok durumda da yararlı bir kaç olan kortizonun en büyük başarıyle kullanıldığı alan kuşkusuz budur<br /><br />Yeniden canlandırma ve uyuşturum alanlarındaki ilerlemeler, çocukların korunmasında daha önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Sözkonusu ilerlemeler, çocuğun yaşamla ilgili işlevlerindeki eksikleri ödünleyerek, beden sıvılarındaki dengesizlikleri düzelterek, soluk almayı ve kalbin çalışmasını sağlayarak, hastanın iyileşmesi için gerekli birkaç saat ya da günlük sürede sağ kalmasına olanak vermektedir. Büyük ölçüde su yitimine uğramış kişiler böylece, geç kalınmama-st koşuluyla, durumlarını birkaç saat içinde değiştirebilecek bir tedaviden yararlanabilmektedirler. Çocuklarda büyük ölçüde su yitimi durumlarında, bedenin gereksinimlerine günden güne daha uygun sıvıların damardan verilmesiyle (günden güne gelişen yöntemlerle), kurtuluş şansı aşağı yukarı yüzde 100′e yükseltilmiştir.<br /><br />Yeniden canlandırma yöntemlerindeki bu gelişmeler, çocuk cerrahisinde de daha yürekli atılımlara olanak vermiştir. Buna, yeni doğmuş çocuk cerrahisinden bir örnek verelim: Yeni doğmuş çocuğun yemek borusunda oluşum bozukluğu vardır; yemek borusu birbiriyle ilişkili olmayan iki boğumdan (alt ve üst) oluşmaktadır. Bu durumda çocuk eskiden mutlaka ölürdü. Oysa günümüzde, yaşamın ilk saatlerinde yapılan bir girişimle iki boğum arasında ilişki kurulması, normal besin almayı sağlayacaktır.<br /><br />Sinir cerrahisinden de bir örnek verilebilir: Çocuk hidrosefaldır; yani, normalde karmaşık bir kanallar sistemi içinde dolaşıp hücrelerce emilmesi gereken sıvı, beyin içindeki iki karıncıkta gerginlik yapmakta, dolaşım yokluğu nedeniyle baş büyümekte (sıvı biriktikçe), karıncıkların gerginliği beyin maddesini ezecek boyutlara varmaktadır. Bu durumda, deri altından geçirilerek karıncıklardan birine ulaştırılan plastik maddeden bir boru sistemiyle, fazla sıvı karıncıktan karın zarına aktarılır ve kafatasındaki hacim artışı önlenir; hastanın biraz da şansı varsa, zihinsel gelişmesi normal olacaktır.<br /><br />Kalp cerrahisinin uygulanma alanı da günden güne gelişmekte, bazı durumlarda tam ve kesin, bazılarında ise büyük ölçüde iyileşme sağlamaktadır. Kalp cerrahisi giderek daha küçük çocuklara uygulanabilmektedir (son yıllarda süt bebeklerine bile uygulanmaktadır).<br /><br />Bu arada, tekniklerdeki ilerlemenin çocuk hekimliğine katkılarından da sözetmek gerekir.<br /><br />Süt bebeklerinin ve çocukların sidiklerinin çoğunlukla irinli olduğu uzun süredir bilinmekteydi. Ayrıca, sözkonusu enfeksiyonların inatçı ve tekrarlayım oldukları da biliniyordu. İğneyle damar icıne iyotlu bir madde verilerek sidik yollarının filmini çekme olanağı bulunmasından bu yana, çocuklarda boşaltım sistemi oluşum bozukluklarına ne ölçüde raslanabileceği öğrenilmiştir. Bunun uygulamadaki sonucu çok önemlidir; çünkü bazı hastalarda cerrahi girişimle oluşum bozukluğunu ortadan kaldırmak, böylece uzun dönemde böbreklerin bozulması ve kan üre düzeyi yüksekliğiyle sonuçlanabilecek sürekli iltihaplanmaların önünü almak başarılmaktadır.<br /><br />Beyin elektrosu, küçük çocuklardaki çırpınmaların daha iyi incelenebilmesine ve tedavisine olanak vermiştir.<br /><br />Yakın tarihte, biyokimya alanındaki gelişmeler, «metabolizma kusurları» diye adlandırılan durumların daha iyi anlaşılmasına olanak vermektedir. İnsan organizmasının son derece karmaşık bir dizi kimyasal tepkime sayesinde yaşamını sürdürebildiği bilinmektedir. Sözkonusu tepkimeler birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bunların işlerliğini sağlayan da, bünyenin çok küçük dozlarda salgıladığı enzim adı verilen maddelerdir.<br /><br />Bu enzimlerden biri bulunmadığındın, bir dizi zincirleme tepkime de durmakta, gerekli bazı kimyasal değişiklikler olamamaktadır. Bu durumda bazı maddeler, yıkıma uğramadan, olduğu gibi organizmada birikerek zehirlenmelere yolaçar, önemli bozukluklar oluşturur. Hastaların çoğunda, bu bilgilerden pratik bir yarar sağlama olanağı yoktur; ama bazılarında, beslenme önlemleriyle başarılı sonuçlar alınabilmektedir.<br />Bir örnek verelim: Kan galaktoz düzeyi yüksekliği, organizmada galaktoz birikmesine bağlı bir hastalıktır. Galaktoz karaciğerde birikirse siroza, gözün billur cisminde birikirse katarakta (göze perde inmesi), beyinde birikirse ciddi aptallığa yolaçar. Galaktoz, laktozun (laktoz sütün normal bileşenlerinden biridir) değişim süreci içindeki ara şekerlerden biridir ve sürecin sonunda organizma tarafından özümlenebilir glikoza dönüşmesi gerekir. Enzimlerden birinin yokluğu, tepkimenin galaktoz aşamasında durmasına yolaçar. Yokluğu çekilen enzimin yerine bir başkasının konması olanağı yoksa, tedavi, alınan besinlerden laktozun çıkarılmasını, bir başka deyişle sütlü maddeler yenmemesini gerektirecektir. Teşhis ve tedavi erken olursa, çocuğun normal gelişmesi ve ilerde normal bir ömür sürmesi sağlanabilir.<br /><br />Kötücül hastalıklar konusundaki sonuçlar bu kadar parlak değildir. Kan kanseri, tehlikeliliğini henüz korumaktadır; ama ilaçlarla, sağ kalma süresi büyük ölçüde uzatılabilmektedir; hastalık tekrarlamadan 8 yıl geçirebilen çocuklara kurtulmuş gözüyle bakılabilir.<br /><br />Kötücül urların tehlikelilik derecesi her birinde değişiktir. Cerrahiden, iyonlaştırıcı ışınlardan ve ilaçlardan birlikte yararlanmak koşuluyla biraz başarı beklenebilir. Süt bebeklerindeki birçok kötücül böbrek urunun kesinlikle iyileşebileceği bilinmektedir.<br /><br />Çocuk hekimlerinin karşılaştıkları en güç ve acımasız sorun, süreğen beyin hastalığıdır. Eskiden, çocukların çok dayanıksız oldukları enfeksiyon hastalıklarına karşı silahsızdık. Günümüzdeyse, bu çocukları yaşatmak olanağı vardır. Beyin gelişmeleri pek sağlam olmayan erken doğmuş çocuklar da yaşatılabilmektedir. Ama ilaçlar, zihin yeteneklerini iyileştirmeye yetmemekte, zeka geriliğinin ciddi olduğu durumlarda eğitim girişimleri de etkisiz olmakta, hekimin ana-ba-baya yapabileceği tek hizmet, dünyaya beyin hastalıklı bir çocuk getirmenin tehlikelerini açıklamak olmaktadır. Genetik bilgilerimizin gelişmesi, sorunu günden güne daha açık ve seçik biçimde görmemizi ve beyin hastalıklı çocuk dünyaya getirme olasılığı yüksek anne-babaları tek tek ele alarak gerekli öğütleri verebilmemizi sağlayacaktır. Sorunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak için birkaç örnek vermeye çalışalım,:<br /><br />— oksijen yetersizliği nedeniyle beyin az ya da çok yıkıma uğramış olabilir. Yeterli oksijen alamamanın nedenleri arasında etenin yerleşmesindeki bir anormallik, annenin dölyatağındaki bir anormallik, doğum sırasındaki güçlükler ya da yeni doğmuş çocuğun ciddi bir enfeksiyona yakalanması sayılabilir;<br /><br />— virüs kökenli bir enfeksiyon, gebelik döneminde beynin gelişmesini etkileyebilir; buna, gebeliğin ilk aylarında annenin kızamıkçığa yakalanması sonucu dölütte oluşan bozukluklar örnek gösterilebilir. Ayrıca, gebe olduğu bilinmeyen bir kadına embriyo ya da dölüt için tehlikeli olabilecek ilaçlar verilmesi, tedavi dozunda X ışınları kullanılması, embriyonun ya da dölütün gelişmesini etkileyebilen olaylardır;<br /><br />— bireyin fiziksel kişiliğinin anne ve babasından gelen genlerin birleşmesiyle oluştuğu bilinmektedir. Genler çifttir (biri anneden, öteki babadan); iki anormal genin birleşmesi, doğuştan anormallik etmenlerinden biridir (buna çekinik otozom hastalığı adı verilir). Yalnızca anne tarafından aktarılan bazı hastalıklarsa, yalnızca erkek çocuklarda görülmektedir (cinse bağlı kalıtım);<br /><br />— bazı anormallikler de çocuğun hücrelerinde fazladan bir kromozom bulunmasından ileri gelir. Mongolizm diye adlandırılan,, biçim bozukluğunun nedeni.<br /><br />yaklaşık yirmi yıldan beri bilinmekte olduğu gibi, aynı bireyde iki yerine üç. tane kromozom 21 bulunmasıdır.<br /><br />Sonuçlarsak, doğuştan anormalliklerin nedenleri şöyle sıralanabilir: Dölütün yeterince oksijen alamaması; gebelik sır asında mikrop ya da zehir etkisinde kalması; genlerde anormallik; kromozomlarda anormallik. Klinik ya da biyolojik bir incelemeyle teşhis olanağı bulunursa aıheye bu konuda bazı kesin açıklamalar yapılabilir. Sözgelimi bir çocukta, gebelik sırasında annenin geçirdiği kızamıkçık hastalığına bağlı doğuştan bozukluklar oluşmuşsa, ondan sonra doğacak bütün çocuklar normal olacaktır.<br /><br />Bir çocukta çekinik bir otozom hastalığı (kalıtımsal) varsa, sonraki çocuklarda hastalığın tekrarlama olasılığı 1/4′tür.<br /><br />Cinse bağlı kalıtımsal hastalık durumunda, kız çocukların tümü normal olacak, ama aralarından bazıları hastalığı kendi çocuklarına aktarabilecek, her 2 erkek çocuktan biriyse hasta doğacaktır.<br /><br />Oksijensizlikten ileri gelen bozuklukların tekrarlama olasılığı azdır. Ama, gene de, tekrarlamayı önleyebilmek için nedenlerin araştırılması gerekir.<br /><br />Mongolizmin sonraki çocuklarda da görülmesi enderdir; ama geçerli bir öğütte bulunmak için, çok kesin araştırmalar yapılmalıdır.SPONSORhttp://www.blogger.com/profile/06996326509648165289noreply@blogger.com0